NÜKLEER REŞTLEŞME

Bu günkü yazımızda son haftalarda gündemi meşgul etmeye başlayan ve Irak tan sonra İran üzerine ABD nin askeri harekât sinyallerini vermesine sebep (bahane-kılıf) olan İran-Rusya-K.Kore arasındaki Nükleer teknoloji transferlerinin dünya açısından tehlike arz ettiğini iddia etmesini bölümler halinde sizlere aktarmaya çalışacağız.

Birinci Bölüm: 28.01.2005 tarihli haberde, İran Devrim Muhafızları'nın Komutan Yardımcısı General Muhammed Bagher Zolghard, Washington yönetimini askeri müdahale konusunda uyararak, ABD ile şehit olana kadar şavaşmaya kararlı olduklarını bildirdi. Günlük Kayhan gazetesinde yayınlanan demecinde Zolghard, "İran, bölgedeki en büyük askeri güçtür. Şehitlik operasyonları için 10 milyon gönüllü var. Bunlar Amerika Birleşik Devletleri için İran'ı korkunç bir kabusa dönüştürebilir" dedi. Zolghard, "Savaş istemeyiz. Fakat Amerikan yönetimi bir hata yaparsa, onlara bir daha hiç toparlanamayacakları bir ders veririz" şeklinde konuştu.

İkinci Bölüm: 07.02.2005 tarihli haberde, İran Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Hüccetülislam Hasan Ruhani, Washington ile sorunları çözmek istediklerini söyledi. Ruhani, 'Biz gerginlik aramıyoruz. ABD ile sorunlarımızı çözmek istiyoruz. Ancak Amerikalılar sorunların çözülmesini istemiyorlar. Bugünün dünyasında çözülemeyecek sorun yok' dedi. Ruhani, İran'ın nükleer teknolojisinin, ülkenin birden çok yerinde çeşitli merkezlerde korunduğunu belirtti. Hasan Ruhani, bu merkezlerin santrifüj üretebilme kabiliyetine sahip olduğunu, bu yüzden Amerikan ordusunun saldırıyla İran'ın nükleer tesislerini yok edemeyeceğini kaydetti.

Üçüncü Bölüm: 09.02.2005 tarihli haberde, ABD Dışişleri Bakanı Condellezza Rice'tan İran'a bir uyarı daha geldi. Rice, NATO Dışişleri Bakanları toplantısından sonra yaptığı açıklamada, İran'ın nükleer programı konusunda kendisine tanınan fırsatı iyi değerlendirmesi gerektiğini belirtti. Rice, "İran sorumluluklarını yerine getirmeli, bundan sonraki adımı da derhal atmalı. Sorun diplomasi ile çözülmezse, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne gider. Şimdilik diplomasiye öncelik veriyoruz ancak gerekirse ABD Başkanı, yetkileri çerçevesindeki hiçbir ihtimali göz ardı etmez" diye konuştu.

Dördüncü Bölüm: 10.02.2005 tarihli haberde, Kuzey Kore, muhtemel bir Amerikan saldırısından korunmak amacıyla nükleer silah ürettiğini açıkladı. Kuzey Kore Dışişleri Bakanlığı, nükleer silahların sayısının daha da artırılacağını kaydederek, Pyongyang'ın, nükleer programı durdurması için yapılan altılı görüşmelerden "süresiz" olarak çekildiğini belirtti. Kuzey Kore, nükleer programının durdurulması ile ilgili olarak 13 yıldır Güney Kore, ABD, Japonya, Rusya ve Çin ile altılı görüşmelerde bulunuyor. Ajanslar, Pyongyang'ın ilk defa nükleer silahlara sahip olduğunu resmen açıkça kabul ettiğine dikkat çekiyor.

Kuzey Kore, nükleer silahlara sahip olduğunu ve nükleer programıyla ilgili olarak sürdürülen altılı görüşmeleri askıya aldığını bildirdi. Kuzey Kore Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, ''Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'ndan çekilerek zaten kararlı davrandık ve Bush yönetiminin Kuzey Kore'yi baskı altına alma ve tecrit etmeye yönelik açık politikasıyla başa çıkmak için meşru müdafaa amacıyla nükleer silahlar imal ettik'' denildi.

Resmi Kore merkezi haber ajansında yayınlanan açıklamada, Kuzey Kore'nin, nükleer programından vazgeçmesi için yapılan altılı görüşmeleri ''belirsiz bir süre'' askıya aldığını duyurdu. Söz konusu görüşmelere Kuzey ve Güney Kore ile ABD, Japonya, Rusya ve Çin katılıyordu. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Kuzey Kore'nin nükleer programıyla ilgili görüşmeleri askıya alma kararının, yalnızca uluslararası alanda tecridini
derinleştireceğini söyledi.

Rice, AB'nin dönem başkanı Lüksemburg'da RTL televizyonuyla yaptığı söyleşide, ''Kuzey Koreliler, sadece tecritlerini derinleştiriyorlar, çünkü herkes, Kore yarımadasında nükleer silah olmaması gerektiği konusunda çok kararlı'' dedi. Kuzey Kore, nükleer silahlara sahip olduğunu ve nükleer programıyla ilgili olarak sürdürülen altılı görüşmeleri ''süresiz'' askıya aldığını açıklamıştı. Söz konusu görüşmelere Kuzey ve Güney Kore ile ABD, Japonya, Rusya ve Çin katılıyordu.

Beşinci Bölüm: İngiltere'de yayımlanan Independent gazetesi Adana'daki İncirlik Üssü'nde 90 nükleer bomba olduğunu yazdı. Natural Resources Defence Council'in raporuna yer verilen habere göre, Amerika, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 6 Avrupa ülkesinde 480 nükleer bomba bulunduruyor. Independent gazetesi, nükleer silahların yayılmasının engellenmesi konusunun da ele alınacağı NATO toplantısı öncesinde ABD'de yayımlanan bir araştırmanın Washington'u zor durumda bıraktığını yazıyor.

Gazete, merkezi Washington'da bulunan ve silahsızlanmayla çevre konularında faaliyet gösteren 'Natural Resources Defence Council' adlı bağımsız kuruluşun raporuna dayanarak Amerika'nın, soğuk savaşın üzeriden onca yıl geçmesine rağmen aralarında Türkiye'nin de bulunduğu altı Avrupa ülkesinde 480 nükleer bomba bulundurduğunu belirtiyor. Independent'a göre, Amerika'daki Bilgi Edinme Özgürlüğü Yasası çerçevesinde ulaşılan belgelerden hazırlanan rapordaki bazı veriler şöyle: Daha önce Amerika'nın Avrupa'daki üslerinde 200 civarında nükleer bombası olduğu sanılıyordu.

Pentagon yetkilileri, bu bombaların İran ve Suriye'den gelebilecek nükleer tehditlere karşı kullanılacağını söylüyor. Nükleer bombalardan 150'si Almanya'da, 110'u İngiltere'de bulunuyor. Adana'daki İncirlik Üssü ve İtalya`da 90'ar bomba var. Belçika ve Hollanda'da ise 20'şer nükleer bomba konuşlandırılmış. Bir savaş durumunda bu bombalardan 300'ünün Amerikan uçakları, 180'inin ise adı geçen ülkelerin hava kuvvetleri tarafından kullanılması planlanmış. The Guardian gazetesi de, Amerika'nın bu ülkelere bomba konuşlandırarak, nükleer silahların yayılmasına engellemeye yönelik anlaşmanın hükümlerini ihlal ettiğine dikkat çekiyor.

Altıncı Bölüm: 11.02.2005 tarihli haberde, Nükleer faaliyetlerde bulunduğu iddiasıyla Amerikan yönetiminin baskısı altında bulunan İran, İslam devrimin 26. yıldönümünde, Washington'a sert çıktı. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Washington'un silahlı bir müdahaleye kalkışması halinde, İran'dan gerekli cevabı alacağını söyledi. Coşkulu bir kalabalığa hitap eden Hatemi, İran'ın hiçbir şekilde savaş ya da şiddet istemediğini, ancak İran halkının kendisine yönelen bir saldırganlığa da tahammül göstermeyeceğini söyledi. "Gelmeye kalkışırlarsa, burayı onlara cehenneme çeviririz" diye konuşan Hatemi, İran'ın nükleer programının barışçıl olduğunu, bunu kanıtlamak için de Batı ile her türlü işbirliğini yaptığını, ancak daha fazlasını kabul etmeyeceğini belirtti.

Yedinci Bölüm: 11.02.2005 tarihli haberde, NÜKLEER programını savunan İran Cumhurbaşkanı Hatemi, ABD'yi psikolojik savaş yapmakla suçladı ve uyardı: Topraklarımıza saldırırsanız bu ülkeyi size cehenneme çeviririz!.. İran'ın nükleer programını savunan Cumhurbaşkanı Hatemi, ABD'yi psikolojik savaşla'' suçladı ve "İran'ın topraklarına saldırıldığı takdirde bu ülkeyi onlara cehenneme çeviririz''dedi. İran''da 1979 yılındaki İslam Devrimi'nin 26.yıldönümü başkent Tahran ve ülkenin diğer kesimlerinde dün düzenlenen törenlerle kutlandı. Ülkesinin nükleer programıyla ilgili tartışmalar hakkında günlerdir yorum yapmayan İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi sessizliğini bozdu.

Hatemi ,Tahran'ın güneyinde Azadi Meydanı'nda ki törende yaptığı konuşmada, ''Ükesine Bir saldırı ya da tehdit durumunda İran halkı yekpare olacaktır.İran'ın topraklarına saldırıldığı takdirde bu ülkeyi onlara cehenneme çeviririz''diye konuştu. ''İsrail'e ölüm'' Amerikalı yetkililerin son zamanlarda İran halkına ve rejimine hakaret dolu açıklamalar yaptığını belirten Hatemi, ''Bu açıklamalar ABD'nin izlediği radikal politikaların başarısızlığını örtbas etmek için yapılıyor.Amerikalı yeni muhafazakarlar yenilgiye uğradıkları için psikolojik savaş amacı güden açıklamalar yapıyorlar.

Yenilgileri arttıkça hakaret dolu açıklamaları da artıyor" dedi. Tahran'da kar yağışı ve soğuğa rağmen Azadi Meydanı'nda yapılan törene on binlerce kişinin yanı sıra üst düzey devlet adamları, askerler, milletvekilleri, savaş gazileri, Besicler (gönüllü milisler), öğretmenler, öğrenciler ve dini azınlıklar katıldı. Törene katılanlar, Ayetullah Ruhullah Humeyni, Dini Lider Ayetulllah Ali Hamaney ve Hatemi''nin fotoğraflarını taşıdılar ve ''Amerika'ya Ölüm'', ''İsrail'e Ölüm'', ''İngiltere'ye Ölüm'' sloganları attılar.

Sekizinci Bölüm: 14.02.2005 tarihli haberde, İran, Avrupa ülkelerinin, uranyum zenginleştirmesinde de kullanılabilecek ağır su ile çalışan nükleer reaktör yerine normal su ile çalışan nükleer santral önerisini reddetti. İran, kendisine saldırı tehdidinde bulunan ABD'yi de "ateşle oynamaması" konusunda uyardı. İran Dışişleri Bakanlığı, 15 yıl içinde nükleer enerji alanında dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olmayı amaçladıklarını kaydederek, nükleer programlarını asla iptal etmeyeceklerini bildirdi. Dışişleri sözcüsü, ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın tehditlerini ciddiye almadıklarını, İran'ın kapasitesini Washington'ın çok iyi bildiğini belirtti.

Almanya Dışişleri Bakanı Joscka Fischer ise, İran'ı uranyumu zenginleştirme programına yeniden başlamama konusunda uyararak, aksi halde konunun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne gideceğini belirtti. İran, Avrupa ülkeleriyle vardığı anlaşma gereği nükleer programını askıya aldı, ancak tamamen iptal etmeyi reddediyor. İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, barışçıl nükleer teknolojiden vazgeçmeyeceklerini söyledi. İRNA'nın haberine göre Hatemi, çeşitli ülkelerin büyükelçilerine yaptığı konuşmada, İran'ın nükleer silah üretmeyeceği konusunda garanti verdiğini, çünkü nükleer silahları güç kaynağı olarak görmediklerini belirterek, ''Ancak barışçıl nükleer teknolojiden vazgeçmeyeceğiz'' dedi. ''Ne benim hükümetim ne de bir başka hükümet, barışçıl nükleer teknolojiden vazgeçme konusunda halkı ikna edecek bir yanıt veremez'' diyen Hatemi, İran halkının barışçıl nükleer teknolojinin tamamlanması ve bu yolda devam edilmesinden yana olduğunu belirtti.

İran'ın bütün alanlarda gelişmeye karar verdiğini ve teknolojinin gelişmesinin önünü açacak alanın nükleer teknolojide ilerleme kaydedilmesi olduğunu söyleyen Hatemi, şöyle konuştu: ''Nükleer teknolojiyi kendimiz elde ettik, bu yüzden başkalarının meşru olmayan talepleriyle nükleer teknolojiyi gözden çıkarmayacağız. Bu teknoloji bir dönem baskılara maruz kalan bir ülkenin fedakar insanlarının çalışmasıyla elde edilmiştir. Uranyum zenginleştirmeyi açık hakkımız olarak görüyoruz ve bundan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz. Biz iyi niyetimizi göstermek için uranyum zenginleştirme çalışmalarını gönüllü olarak askıya aldık.''

İran'ın bütün sabrına rağmen, karşı tarafın sözlerini yerine getirmediğini hissederse, hiçbir koşul altında verdiği taahhütleri sürdürmek mecburiyeti olmayacağını söyleyen Hatemi, ''Sonuçları ağır ve sorumluluğu taahhütlerini yerine getirmeyenlere ait olacak yeni bir siyaset benimseyeceğiz'' dedi. Nükleer ve kitle imha silahlarının günümüz dünyasının en büyük belası haline gelmesi nedeniyle bu silahların yayılmasından kaygı duyanlara hak verdiğini belirten Hatemi, bu yüzden Ortadoğu'nun nükleer silahlardan arındırılması gerektiğini, ancak Nükleer Silahların Yayılması Önleme Anlaşması'na (NPT) imza koymayan ve uluslararası taahhütleri yerine getirmeyen İsrail konusunda hiçbir şey yapılmadığını kaydetti.

ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, İran'ın, AB'nin nükleer çalışmalarından vazgeçmek karşılığında ticaret ve diğer bazı teşvikleri kapsayan önerisini kabul etmesi gerektiğini, aksi taktirde nükleer dosyasının BM Güvenlik Konseyi'ne gönderilmesiyle karşı karşıya kalacağı uyarısında bulunmuştu.

Dokuzuncu Bölüm: 14.02.2005 tarihli haberde, İran, kendisine saldırı tehdidinde bulunan Amerika Birleşik Devletleri'ni, "ateşle oynamaması" konusunda uyardı. Diğer yandan İran, Avrupa ülkelerinin; uranyum zenginleştirmesinde de kullanılabilecek ağır su ile çalışan nükleer reaktör yerine, normal su ile çalışan nükleer santral önerisini reddetti. İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hamid Rıza Asefi, 15 yıl içinde nükleer yakıt alanında dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olmayı amaçladıklarını kaydederek, nükleer programlarını asla iptal etmeyeceklerini bildirdi. Sözcü, Amerikan Dışişleri Bakanı Condolezza Rice'ın yaptığı tehditleri ciddiye almadıklarını, İran'ın kapasitesini Washington'ın da çok iyi bildiğini belirtti.

Onuncu Bölüm: 16.02.2005 tarihli haberde, Rusya Federasyonu Savunma Bakanlığı, Suriye ile kısa menzilli füze satışı konusunda görüştüklerini açıkladı. Görüşmeler, Strelet tipi kısa menzilli uçaksavar füzeleri üzerinde yoğunlaşıyor. Suriye'ye toplam kaç füze satılacağı ya da tarafların anlaşmaya ne kadar yakın olduğu ise netlik kazanmış değil. 'Strelet'ler araca monte edilen ve buradan ateşlenen füzeler. Rusya Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, söz konusu füzelerin araçtan sökülerek omuzdan fırlatılmasının mümkün olmadığı belirtildi. Rusya'nın, omuzdan fırlatılan İgla füzeleri ya da daha uzun menzilli taktik füze sistemi İskender'in Suriye'ye satışına yönelik bir planı olduğu ise yalanlandı.

On Birinci Bölüm: 17.02.2005 tarihli haberde, Rusya'nın, gelecek hafta İran'a nükleer yakıt transferi anlaşmasını imzalayacağı bildirildi. Yakıt, İran'da Rusya tarafından kurulan Buşehr Nükleer Santralinde kullanılacak. ABD'nin baskılarına rağmen, Rusya ile İran arasında nükleer yakıt transferini öngören anlaşmanın 26 Şubat'ta imzalanacağı bildiriliyor. Verilen bilgiye göre, Buşehr Nükleer Santrali'nde kullanılacak nükleer yakıt için yıllardır süren görüşmelerde uzlaşmaya varıldı. Rusya Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Aleksander Rumyantsev'in anlaşmaya imza koymak için Tahran'a gideceği belirtiliyor.

On İkinci Bölüm: 18.02.2005 tarihli haberde, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İran'ın nükleer silah sahibi olmak niyetinde olmadığına inandığını ve bu ülkeyle nükleer enerji konusunda işbirliği yapmaya devam edeceklerini söyledi.Kremlin'de İran'ın nükleer konulardaki baş müzakerecisi Hasan Ruhani'yle görüşen Putin, "İran tarafından atılan son adımlar, İran'ın nükleer silah geliştirmeye niyetli olmadığı hususunda bizi ikna etti. Bundan dolayı, nükleer enerji de dahil, İran'la her alanda işbirliği yapmaya devam edeceğiz" dedi.

On Üçüncü Bölüm: 18.02.2005 tarihli haberde, İran'ın Kuzey Kore'ye destek mesajı göndererek, Pyongyang yönetimini "barışı koruduğu için" övdü. İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin, Kuzey Kore'nin İran'la dayanışma mesajı göndermesinden bir süre sonra Pyongyang yönetimine bir mesaj göndererek, "İran hükümeti ve halkı, Kuzey Kore hükümeti ve halkını, ülkenin güvenliğini ve barışı korumak için gösterdiği çabalarda tam desteklemektedir" dediği bildirildi. Hatemi, ayrıca Kuzey'in, bölünmüş Kore yarımadasının birleşmesi için sarf ettiği çabaları desteklediklerini kaydetti.

On Dördüncü Bölüm: 19.02.2005 tarihli haberde, Uluslararası Atom Enerji Ajansı (UAEA) Başkanı Muhammed El Baradey, İran ile nükleer programı konusundaki müzakerelere, ABD'nin de katılmasının şart olduğunu söyledi. Alman Der Spiegel dergisine konuşan Baradey, ''İran ile müzakerelerde ancak Avrupalıların çabasına ABD de katılır ve ağırlığını koyarsa başarı sağlanabilir. Ortak bir cepheye ihtiyacımız var. İranlılar daha fazla askeri güvenlik, ekonomik kolaylık ve teknoloji transferi istiyor. Washington olmadan ilerleme sağlanması çok zor'' şeklinde konuştu.

İran'ın nükleer tesislerini hedef alacak askeri bir müdahalenin çözüm yaratmayacağını belirten Baradey, böyle bir saldırı halinde İran'ın gizli olarak silah üretmeye çalışacağının altını çizdi. İran’ı 'nükleer silah üretmeye çalışmakla suçlayan ABD, bu ülke üzerindeki baskısını uluslararası platformda artırıyor. Son olarak ABD Başkanı George W. Bush, "İran için askeri hareket ilk seçenek değil, ama bir başkan asla, 'asla' dememeli. Bir başkanın ilk tercihi her zaman diplomasidir, her halükârda diplomasi benim ilk tercihim" dedi.

Bush, bir başka mesajında ise, ''İran, hür dünyanın kendisinden yapmasını istediğini yapmalı. Bu istek de gayet açık: Atom bombası programından vazgeç'' ifadesini kullandı. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da, Alman Bild gazetesine verdiği demeçte, İran'ın gittikçe yolun dışına çıktığını ve uluslararası topluluk için sorun olmaya başladığını söylemişti. "Devletler topluluğu kitle imha silahlarının yayılmasını önlemeye çalışırken, İranlılar bu konuda sorun oluşturuyor ve bu nedenle uluslararası topluluktan tutumlarının sorunlu olduğu mesajını almalılar'' diyen Rice, "uluslararası sorumluluklarını yerine getirmediği takdirde İran'ın uluslararası topluluk içinde yerini alamayacağı" uyarısında bulunmuştu.

İran ise, nükleer faaliyetlerinin yasal olduğunu, bu çalışmalarını herhangi bir dış gücün etkisiyle değiştirmeye niyeti olmadığını her fırsatta sert bir şekilde dile getiriyor. İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, ABD'nin açıklamalarına karşılık, "İran'a saldırıldığı taktirde ülkeyi düşmana karşı cehenneme çevirme" tehdidinde bulunuyor. Kuzey Kore'yle ilgili nükleer silah krizine de değinen Baradey, ''Kuzey Kore rejimi, atom bombasını müzakereler için tek koz olarak görüyor. Bu böyle devam edemez. Herkes güçlü ülkeler arasına katılabilmek için atom bombasına sahip olmak istiyor. El Kaide bile atom bombasını istiyor. Böyle bir senaryonun gerçekleşmemesi için dua ediyorum'' diye konuştu.

On Beşinci Bölüm: 20.02.2005 tarihli haberde, İran, nükleer programıyla ilgili pazarlıklarda Rusya'ya daha aktif bir rol üstlenme çağrısı yaptı. Tahran yönetiminin nükleer konulardaki baş müzakerecisi Hasan Ruhani, Moskova ziyareti dönüşünde yaptığı açıklamada Rusya'nın bugüne kadar "Avrupalı müzakerecilerle birlikte, ya da onların bir adım gerisinde" hareket ettiğini, ancak aslında bir adım önde olması gerektiğini söyledi. Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin'in yakında yapacağı Tahran ziyaretinde konunun etraflıca ele alınacağını da söyleyen Ruhani, Rusya'dan ikinci bir nükleer enerji tesis kurmasını isteyeceklerini, ayrıca yeni yolcu uçakları almayı planladıklarını da sözlerine ekledi. Buşehr'deki ilk nükleer enerji tesisinin kurulmasına yaptığı katkı yüzünden Moskova, ABD'nin yoğun baskısına maruz kalmıştı.

Washington yönetimi, nükleer silah elde etmeye çalışmakla suçladığı İran'ın Avrupalı ülkelerle yürüttüğü görüşmelerden sonuç çıkmazsa konuyu BM Güvenlik Konseyi'ne taşıyacağını söylüyor.Bu durumda veto yetkisine sahip daimi üyelerden biri olarak Rusya'nın oyu önem kazanıyor. Tahran yönetimi, barışçı amaçlı enerji üretimine yönelik olduğunda ısrar ettiği nükleer programını durdurmayı reddediyor.

On Altıncı Bölüm: 22.02.2005 tarihli haberde, İran Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi, nükleer enerjinin barışçı kullanımına ilişkin uluslararası hukuku ihlal etmediklerini yineleyerek, ABD'nin tehditleri karşısında, ''kendilerini savunma gücüne sahip olduklarını'' söyledi. Harrazi, ülkesinin nükleer program geliştirme hakkı olduğunu ve çalışmaların Uluslararası Atom Enerji Ajansı'nın düzenlemeleriyle uyum içinde yürütüldüğünü kaydetti. Ülkesinin nükleer programından vazgeçmeyeceğini vurgulayan Harrazi, İran'ın diğer ülkelerden farklı olduğunu ve ABD'nin tehditlerinin kendilerini endişelendirmediğini belirtti. Harrazi, ''Kendimizi savunma gücüne sahibiz'' dedi. Ortadoğu sorununun Filistinlilerin hakları verilmedikçe çözülemeyeceğini belirten Harrazi, bölgeye barış getirecek herkesle görüşmeye hazır olduklarını ancak ABD Başkanı Bush yönetiminde böyle bir isteklilik görmediğini söyledi.

On Yedinci Bölüm: 22.02.2005 tarihli haberde, İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı General Eliezer Şkedi, ülkesinin İran’ın nükleer tesislerine bir hava saldırısı düzenlemeye hazırlıklı olması gerektiğini söyledi. İsrail askeri radyosunun haberine göre, General Şkedi, İsrail’in 1981’de Bağdat yakınlarında bir nükleer santrale yönelik saldırıya benzer, saldırıyı tek başına düzenleme kapasitesinde olup olmadığına yanıt vermedi.

On Sekizinci Bölüm: 22.02.2005 tarihli haberde, Kuzey Kore lideri Kim Jong İl, ülkesinin nükleer programıyla ilgili altılı görüşmelere yeniden başlamak için ABD'ye samimiyet çağrısında bulundu. Kim, kendisini ziyaret eden Çin Komünist Partisi uluslararası ilişkiler daire başkanı Wang Jiarui'ye, ABD'nin samimi adımlar atmasını istediklerini söyledi.

On Dokuzuncu Bölüm: 23.02.2005 tarihli haberde, Amerikan Başkanı George Bush ile AB üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarını bir araya getiren zirvede uzlaşma havası yansıtıldı. Bush, toplantıdan sonra düzenlenen basın toplantısında yaptığı konuşmada ABD nin, Avrupa projesine büyük önem ve destek verdiğini belirterek, fikir ayrılıklarının çözümlenmesinin önemine değindi. ABD nin Ortadoğu da barış ve istikrarı sağlamak için güçlü bir şekilde çaba harcayacağını, yan yana, barış içinde yaşayan iki devlet görmek istediklerini kaydeden Bush, bu hedefe Avrupalı müttefiklerle el ele gitmeyi arzuladıklarını ifade etti.

Bush, bir soru üzerine, Almanya ve Fransa örnekleri çerçevesinde, bazı Avrupalı müttefiklerin ''Tahran'daki mollalar ile görüşmeleri sürdürmek istediklerini'' söyleyerek, ''İran'ın nükleer silahlara sahip olmaması hepimizin menfaati icabıdır. Hizbullah gibi terör örgütlerine verdikleri destek ile Ortadoğu'da barışı engelliyorlar'' dedi ve bu durumun son bulması gerektiğini anlattı. Başkan Bush, ''Bazıları bizim İran'a saldıracağımızı düşünüyor. Bu komik bir düşünce ancak tüm seçenekler açıktır'' diye konuştu.

AB Dönem Başkanı Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Juncker ise aynı değer ve hedefleri savunan ABD ve AB'nin güç birliği yapmalarının ''fark atmalarını'' sağlayacağını söyledi. AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Durao Barroso da ''AB ve ABD tekrar temas kurdular'' diyerek, bu işbirliğinin stratejik açıdan çok önemli ve kaçınılmaz olduğunu anlattı.

Yirminci Bölüm: 23.02.2005 tarihli haberde, ABD, Güney Kore ve Japonya'dan üst düzey yetkililerin, Kuzey Kore nükleer kriziyle ilgili görüşmelerin yeniden başlatılmasını görüşmek için Güney Kore'nin başkenti Seul'de bir araya geleceği bildirildi. Görüşmenin, 26 Şubat Cumartesi günü yapılacağı belirtildi. Kuzey Kore, 10 Şubat'ta, nükleer silahı bulunduğunu ve çokuluslu nükleer silahsızlanma görüşmelerinden çekildiğini açıklamıştı. Kuzey Kore lideri Kim Jong İl, önceki gün Pyongyang'ı ziyaret eden Çinli elçiye, koşullarının karşılanması halinde müzakere masasına dönebileceğini söylemiş, ancak koşullarını bildirmemişti.

Yirmi Birinci Bölüm: 23.02.2005 tarihli haberde, İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, ''Amerikan yönetiminin İran'ın bağımsızlığına el uzatması halinde ağır bedel ödeyeceğini'' söyledi. Hatemi, ''Amerikan yönetiminin İran'ın bağımsız olmasından hoşlanmayacağını, İran'ın bağımsızlığı elinden alındığında bedelinin ne olacağının sorun olduğunu'' belirtti. Hatemi, ABD Başkanı George Bush'u kastederek, ''Onun birazcık aklı varsa İran'ın bağımsızlığını elinden alamayacaklarını bilmelidir ve bunu yapabilirlerse onların ödeyeceği bedel, bizimkinden daha ağır olacaktır'' dedi.

Hatemi, Avrupalıların İran'ın güvenliği ve barışçı nükleer teknolojiye sahip olması konusunda Tahran yönetimine garanti vermesi halinde, İran'ın da nükleer faaliyetlerinde barışçı amaçlar dışına çıkmayacağına dair garanti vereceğini söyledi. Bu arada Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi de İran'ın uranyum zenginleştirme sürecine devam etmeye kararlı olduğunu söyledi. AB'nin üç büyüğü Almanya, İngiltere ve Fransa ile yapılan görüşmelerin, AB'nin İran'ın nükleer silah üretme olasılığı konusundaki kaygılarını ortadan kaldırmak için yapıldığını belirten Harrazi, ''Diğer ülkeler, İran'ın uranyum zenginleştirme programını durduramayacak. İran'ın nükleer silah üretmek gibi bir niyeti bulunmamaktadır'' diye konuştu.

Yirmi İkinci Bölüm: 23.02.2005 tarihli haberde, Avrupa turunun ilk durağı Brüksel'de ABD Başkanı George Bush'un Moskova yönetimine yaptığı 'demokrasini geliştir' çağrısına Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ''Rusya kendi demokrasi modelini geliştirecek'' cevabını verdi. Putin, yaptığı açıklamada, ''demokrasinin temel ilkeleri ve kurumları, bugünkü Rus yaşamının gerçeklerine, geleneklerimize ve tarihimize adapte edilmelidir. Ve biz bunu kendimiz yapacağız'' dedi. Rusya lideri, ülkesinin demokrasiyi 14 yıl önce herhangi birini memnun etmek için değil ulusu için benimsediğini söyledi.

Yirmi Üçüncü Bölüm: 24.02.2005 tarihli haberde, ABD Başkanı George Bush ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, liderler arasında son yıllardaki en gergin zirve toplantısı için bugün Slovakya’da bir araya geliyor. Bush, Putin’den, Rusya’nın, İran’a nükleer yakıt, Suriye’ye de hava savunma füzeleri satmamasını isteyecek. Görüşmede, nükleer silahların teröristlerin eline geçmemesi için ortak bir planın açıklanması bekleniyor. Eski Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından bu yana, ABD-Rus zirveleri genellikle sıcak bir ortamda gerçekleşirdi. Bu defa ise, Washington ile Moskova arasında neredeyse soğuk savaş dönemini hatırlatan bir gerginlik yaşanıyor.

Başkan Bush böyle bir ortamda, Avrupa gezisinin son durağı olan Bratislava’da bugun Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir araya gelecek. Zirve öncesindeki gerginlik, son birkaç günde de kendini hissettirdi ve Bush, zirve öncesinde hiç gelenek olmamasına karsın, Brüksel’den Rusya’ya ağır eleştiriler yöneltti. Bugünkü toplantıda, ABD için bir numaralı gündem maddesi İran ve Suriye olacak. Bush, Putin’den, Rusya’nın İran’a nükleer yakıt, Suriye’ye de hava savunma füzeleri satmamasını isteyecek. Putin’in ise bugün bu konularda geri adım atması beklenmiyor. Bush, Putin’den, Rusya’nın demokrasi ve liberal ekonomi ilkelerinden uzaklaşmamasını talep edecek. Putin ise, Ukrayna devlet başkanlığı seçimini batı yanlısı Viktor Yuşçenko’nun kazanmasında batı ve Amerikan parmağı görüyor. Bu ortamda Rusya, batı tarafından köşeye sıkıştırılmak istendiğini düşünüyor

Yirmi Dördüncü Bölüm: 25.02.2005 tarihli haberde, Amerikan Başkanı George Bush ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Bratislava'da düzenlenen basın toplantısında "demokrasi" tartışmasına girdi. ABD-Rusya doruğundan sonra gazetecilerin karşısına geçen Bush, Putin'e Rusya'daki demokrasi anlayışından ''kaygılı'' olduğunu söylediğini anlattı. ''Demokrasiler her zaman ülkelerin kültür ve geleneklerini yansıtır'' diye konuşan Bush, ''Bunu biliyorum, ama demokrasilerin ortak noktaları da vardır: Hukuk devleti, azınlıkların korunması, hür basın, özgür muhalefet'' deyince, gerildiği açıkça görülen Putin söz alarak, ''Şurada ya da burada, az ya da çok demokrasi olduğunu söylemek kanaatimce doğru değil'' cevabını verdi.

Rus lideri şunları söyledi: ''Demokrasi anarşi demek değil. Herkesin aklına eseni yapması, halkı kandırmaya kalkması da değil. Biz özel demokrasi peşinde değiliz. Demokrasinin esas ilkelerini benimsiyoruz, ancak bu ilkeler, Rus geleneklerine uygun olmalı...'' Putin, Rusya'nın 90'ların başındaki diktatörlüğe dönmek gibi bir niyeti olmadığı konusunda da Bush'a şu sözleriyle teminat verdi: ''Geçmişe dönüş olmaz, olamaz. Çünkü Ruslar özgürlüklerine kavuştu.''

Yirmi Beşinci Bölüm: 23.02.2005 tarihli Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) ın internet sitesinde Arif KESKİN in ABD ve AB İlişkilerinde İRAN Sorunu başlıklı yazısında; Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George Bush un Atlantik ötesi ilişkileri tamir etmek amacıyla yaptığı Avrupa turunda, İran yine önemli ve öncelikli görüşme konusu olmuştur. Bush un bu gezisinin, AB ve ABD nin İran politikalarını nasıl etkileyeceği merak konusudur. İran , AB ve ABD arasında her zaman bir tartışma konusu olmuştur. AB ve ABD'nin bu konuda örtüşen ve farklılaşan politikaları vardır. AB de aynı ABD gibi, İran’ın “kitle imha silahı üretme çabasından, terörü desteklemekten, Orta Doğu Barış sürecini engellemekten ve ülke içinde insan hakları ihlalinden” vazgeçmesini ve bu konularda davranışlarını değiştirmesini istemektedir.

ABD ve AB arasındaki farklılık ise İran'ın iç ve dış politikadaki davranışlarını “nasıl değiştirelim?” sorunundan kaynaklanmaktadır. 1979 İslam Devrimi'nin ardından ABD ve AB'nin İran politikaları farklılaşmaya başlamıştır. AB ülkeleri İran ile ilişki kurmuş, ABD ise bütün diplomatik ilişkisini koparmıştır. AB-İran ilişkileri, 1991'de Soğuk Savaş'ın bitmesi ve SSCB'nin dağılması ile yeni bir aşamaya girmiştir. Söz konusu durumu, ABD ve AB'nin İran arayışlarında önemli bir kopuş olarak algılamak mümkündür. Çünkü AB'nin bu dönemden itibaren günümüze kadar devam eden İran politikası net bir şekilde ortaya konulmuştur. Bu dönemden itibaren AB, İran ile ilişki kurarak “akıllandırmanın ve uluslararası sisteme entegre etmenin' doğru ve mümkün olacağını düşünmeye başlamıştır. ABD ise İran'ın ilişki kurarak ve diyalog yolu ile “akıllanacağının” mümkün olmayacağı savı üzerinde ısrarcı olmuştur. ABD bu çerçevede, İran’ın “dışlanmasını, izole edilmesini, çeşitli alanlarda ambargolara maruz bırakılmasını, ilişkilerin azaltılmasını ve askeri müdahale olasılığının gündemde tutulmasını” sürekli savunmuştur. AB söz konusu olguların İran'ı daha fazla radikalleştireceği tezini savunmuş ve bu doğrultuda ilişkilerin güvenilir bir zeminde yürütülmesini, akıllandığı ve ehlileştiği oranda İran ile ilişkilerin geliştirilmesi temelinde politika üretilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Irak'ın işgali ve müteakiben daha sık gündeme getirilen Büyük Orta Doğu Projesi, AB ve ABD arasında gizli bir küresel rekabetin doğmasına sebep olmuştur. AB, ABD'nin kendi hegemonyasını kurarak yeni bir dünya düzeni arayışına olumlu bakmamaktadır. İran'ın jeopolitik konumu bu bağlamda çok önemlidir. Dolayısıyla AB, İran'ın ABD'nin hegemonyası altına girmesini istememektedir. “İran’ın nükleer güç olmaması” konusunda AB ve ABD arasında ortak bir bakış açısı olsa da, bu sorunun nasıl çözüleceği konusunda fikir ayrılığı söz konusudur. AB ve ABD arasındaki İran politikasının farklılığının derinliği ve boyutları sebebiyle Bush'un halen Avrupa’da yaptığı görüşmelerle çözülecek bir olgu olmadığını söylemek doğru olabilir. AB'nin Irak konusunda bakış açısını ve politikasını Bush’un değiştirebilmesi kolay gözükmemektedir.

AB, İran sorununu ABD’nin inisiyatifine bırakmak istemese de, bu bağlamda ciddi güçlükler yaşamaktadır. AB'nin güçlükleri İran'ın iç ve dış politikada değişime niyet ve iradesinin olmaması ve ABD'nin İran'a karşı radikal tavır sergilemekte kararlı olmasıdır. AB'nin İran politikasının değişmesi Bush'un değil İran'ın tutumuna daha çok bağlıdır. İran bağlamında AB politikalarının başarısızlığı ABD'nin İran tezini güçlendirebilir. Söz konusu durum İran için çok tehlikeli bir sürecin başlaması anlamına gelmektedir.

Yirmi Altıncı Bölüm: 25.02.2005 tarihli Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’ın internet sitesinde Sinan OGAN’ın “Bush-Putin Zirvesi:”Dosta Selam,Yola Devam”” başlıklı yazısında; 24 Şubat 2005 tarihinde Slovakya’nın Başkenti Bratislava yeni bir Bush-Putin zirvesine ev sahipliği yapmıştır. Hatırlanacağı üzere ABD Başkanı George W. Bush ve Rus mevkidaşı Vladimir Putin arasındaki ilk zirve 16 Haziran 2001 tarihinde Slovenya’da yapılmıştı. Ljubljana kentinde yapılan görüşmelerde Bush düzenlediği basın toplantısında, Putin'in “gözlerinin içine bakıp” Rusya Devlet Başkanı'nın güvenilir bir adam olduğu sonucuna vardığını açıklamıştı. Aradan geçen süre içinde çeşitli uluslararası toplantılar çerçevesinde yaklaşık 15 kez bir araya gelen liderler dünyanın önemli gündem maddeleri konusunda görüşmeler yürütmüşlerdir. En son Şili’de bir araya gelen liderler stratejik güvenlik konuları ve uluslar arası terörizmle işbirliği konularını ele almışlardır.

Bratislava'daki zirve öncesinde Moskova ile Washington arasında adeta “Soğuk Savaş” rüzgarları esmekteydi. ABD açısından Rusya’ya karşı yöneltilen birçok suçlama bulunmaktaydı. Rusya’da basın özgürlüğünün kısıtlanması ve siyasi muhalefetin ortadan kaldırılması, Çeçenistan'da ki Rus terörü ve Ukrayna'daki seçimlere müdahale gibi hususlar suçlamaların temelini oluşturmaktaydı. Bunların yanı sıra, Suriye ve Çin'e Rus uçaksavar füzelerinin satılması ve İran'da nükleer santral inşası konuları da iki ülke ilişkilerini etkileyen faktörler olarak ortaya çıkmıştır. Diğer taraftan “sahipleri büyük oranda Yahudi kökenli olan” YUKOS'un Kremlin tarafından parçalanması ve fiilen istimlak edilmesi de bir diğer önemli sorunu oluşturmaktaydı.

Yaşanan bu süreçte; Amerikan Senatosu Dış Politika Komisyonu’nun 17 Şubat tarihinde "Rus Demokrasisi Geri Gidiyor" başlıklı bir toplantı düzenlemesi ve "ABD'nin Rusya'ya karşı yeni bir politika izlemesi" talebinde bulunması Rus-Amerikan ilişkilerinde gelinen süreci ortaya koymaktadır. Bu bakımdan Cumhuriyetçi John McCain ve Demokrat Joseph Lieberman 19 Şubat'ta Amerikan Senatosu'na, otoriter politikaları nedeniyle Rusya'nın G-8 birliğinden çıkarılmasını öngören bir taslak sunması da önemli bir gösterge olarak ortaya çıkmıştır.

Moskova’nın Amerika Birleşik Devletleri’yle ilişkilere bakışının da pek olumlu olduğu söylenemez. Eski Sovyet coğrafyasında ABD’nin desteği ile Gürcistan’da ve Ukrayna’da başarıyla gerçekleştirilen sivil darbeler (karanfil ve turuncu devrim) Moskova tarafından Rusya’nın etkinliğine vurulmuş bir darbe olarak algılanmaktadır. Ayrıca Moskova bu darbelerin devam edeceği ve bir gün Rusya’ya da sıçrayacağından endişe etmektedir. Ruslar Batının özellikle demokrasi konusunda kendilerine karşı çifte standart kullandığını savunmaktadırlar. Putin ve Siloviki’lerin ağırlığında olan ekibi, Batı politikalarının Rusya’nın ulusal çıkarına uygun olduğunu vurgulamaktadırlar. Rusya’da ekonomik gelişmenin önkoşulu olan istikrarın ancak bu şekilde sağlanabileceğini ve uluslararası terör tehdidi karşısında ülkenin parçalanmasının ancak bu yolla önlenebileceğini ileri sürmektedirler. Onlara göre Washington, Rusya’yı Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan (BDT) uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar.

Oldukça yoğun gündem maddelerinin bulunduğu Bratislava görüşmelerinde Putin ve Bush arasında Irak, İran ve Suriye gibi Orta Doğu’ya ait konular ile nükleer silahlar gibi stratejik alanları kapsayan görüşmeler yapılmıştır. ABD ve Rusya nükleer terörizmin riskleri ile mücadele etmeye yönelik çabalarını arttırmak konusunda fikir birliğine varmışlardır. Amerikan basınında son günlerde çıkan ve Rusya’dan nükleer silahların bir kısmının çalındığını işaret eden haberlerin gölgesinde yapılan görüşmelerde bu hususa özel bir vurgu yapılmıştır. ABD’nin başta El-Kaide olmak üzere radikal terör gruplarından nükleer ve/veya biyolojik saldırı tehdidi altında yaşadığı da dikkate alındığında Rus nükleer silahlarının teröristlerin eline geçmesi hususundaki hassasiyeti görüşmelere yansımıştır. Bu çerçevede iki ülke, terör saldırılarını önlemek için, nükleer tesislerin güvenliğinin "sürekli geliştirilmesi" gerektiğini belirtmişlerdir.

Görüşme sonrası liderler ortak bir bildiri de yayınlamışlardır. Bildiride, "Nükleer silahlar veya maddelerin güvenliği konusunda, bunların terörist ellere düşmesi ihtimallerini ortadan kaldırmak yönünde özel sorumluluklarımız var. Bugün, ülkelerimizdeki nükleer tesislerin güvenliğini artırmak hedefi ile nükleer güvenlik hususundaki işbirliğimizi geliştirme ve derinleştirme niyetimizi açıklıyoruz." denilmiştir. Bildiri metninde ayrıca; "Bu uğurda ABD ve Rusya, nükleer ve radyolojik olayların sonuçlarına karşı koyabilmek için acil müdahale kapasiteleri konusunda işbirliğini devam ettirecek ve geliştireceklerdir. Amerikalı ve Rus uzmanlar, nükleer tesislerdeki güvenliği artırmak amacıyla tecrübelerini paylaşacak ve ileri düzeyde nükleer programı olan başka ülkeler ile ortak istişareler başlatacaklardır" denilmiştir.

Nükleer silahlar konusunda iki ülkenin yanı sıra, üçüncü ülkelerin de durumu görüşülmüştür. Bu çerçevede İran ve Kuzey Kore'nin nükleer silaha sahip olmaması gerektiği konusu da ele alınmıştır. ABD ve Rusya her iki ülkenin de “nükleer silaha sahip olmamaları” konusu da anlaşmaya varmışlardır. Putin yaptığı açıklamada oldukça genel ifadeler kullanarak “Biz gerçekten de İran konusunu, Kuzey Kore ile ilgili durumu istişare ettik ve bu konularda ortak görüşlere sahibiz. Füze ve nükleer teknolojinin yayılmasını engelleyen bir duvar kurulmalıdır. Zira, bu silahların yayılması ne söz konusu ülkelerin güvenliğine hizmet eden ne de genel olarak uluslararası toplum için faydası yoktur” açıklamasında bulunmuştur.

Bush, "İran'ın nükleer silaha sahip olmaması gerektiği konusunda mutabakata vardık. Vladimir'in bu dosya hakkında anlayış sergilemesini takdirle karşılıyorum. Ortak bir hedefe ulaşma konusunda çok yapıcı bir diyalogumuz oldu" demiştir. ABD Başkanı, "Kuzey Kore'nin nükleer silaha sahip olmaması gerektiği konusunda da mutabıkız. İki ülke bu konuda beraberce ve sıkı bir şekilde çalışacaktır" şeklinde konuşmuştur. Ancak bu ortak açıklamalara rağmen Rusya’nın, Tahran ile bu hafta sonunda bir anlaşma imzalaması beklenmektedir. İmzalanacak anlaşmada kilit bir nokta, ABD'nin endişelerinin giderilmesine yöneliktir. Buna göre, Tahran Buşehr reaktöründen gelecek tüm atık nükleer yakıtı Rusya'ya geri göndermeyi taahhüt etmektedir. Moskova böyle bir önlemin ABD'nin İran'ın yakıt atıklarından silah elde edebileceği yönündeki endişelerini yatıştırmasını ummaktadır.

Rus demokrasisinde yaşanan sorunlar iki lider arasındaki en sıkıntılı görüşme konularından birisini oluşturmuştur. George W. Bush’un ikinci döneminde yeni yönetimdeki “özellikle Yahudi kökenli ‘neo-con’ların da etkisiyle” başta Yukos olayı olmak üzere Rusya’daki demokratikleşmeden geri adım olarak addedilen adımlar eleştirilmiştir. Bush zirve sırasında Rusya'da demokrasinin algılanış biçimi ile ilgili "endişesini" dile getirmiştir. Görüşmelerin ardından Rus mevkidaşı ile katıldığı ortak basın toplantısı sırasında Bush, "Demokrasiler her zaman bir ülkenin kültürünü ve geleneklerini yansıtırlar, bunu biliyorum, ancak bazı ortak noktaları da bulunur: bir hukuk devletidirler, azınlıkların korunmasını, basın özgürlüğünü ve kuvvetli siyasi muhalefeti barındırırlar" şeklinde konuşmuş ve "Rusya'nın evrensel prensiplere riayet etmesi gerekliliği konusundaki endişelerimi paylaşabildim" demiştir.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise, "Demokrasi, devleti yıkıma ve halkın fakirleşmeye götürmemeli" şeklinde bir karşılık vermiştir. Rusya’ya özgü demokrasi tezini geliştiren ve Rus tarzı demokrasi olarak da bilinen “yönetilebilir demokrasi-upravlayamaya demokratiya” anlayışını Rusya’da yerleştirmeye çalışan Putin, "Demokrasi, anarşi değildir ve herşeyin serbest olduğu anlamına gelmez" şeklinde konuşmuştur. Bununla beraber Putin, Rusya'nın 90'lı yılların başına kadar tanımış olduğu diktatörlük dönemine geri dönmeyi düşünmediği konusunda güvence vermiş ve "Geriye dönüş yoktur, olamaz" demiştir. Rusya’daki demokrasi tartışmalarının Oligarklar operasyonu ve ABD’deki Yahudi kökenli neo-conlarla bağlantılı şekilde önümüzdeki dönemde de sık sık gündeme geleceği düşünülmektedir.

Bush ve Putin’in Rusya’da demokrasinin “seviyesi” tartışmaları sürerken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Çeçenistan'daki insan hakları ihlalleri yüzünden, Rusya'yı ilk defa suçlu bularak, maddi tazminat cezası ödemeye mahkum etmiştir. Bu arada Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri İgor İvanov’dan ilginç bir açıklama gelmiştir. İvanov yaptığı açıklamada, "NATO'nun planlarının, ülkesinin ulusal güvenlik çıkarlarıyla çelişmesi halinde" Rusya'nın "gerekli" önlemleri alacağını belirtmiştir.

Ukrayna’nın NATO ile sürdürdüğü görüşmelerin ardından bu birliğe girme ihtimalinin yükselmesi üzerine böyle bir açıklamanın yapılması dikkatleri çekmektedir. Zira Ukrayna’nın NATO’ya üye olması durumunda Rus ulusal güvenlik ve askeri doktrinleri tamamıyla alt-üst olacaktır. Karadeniz’de Ukrayna toprakları içinde kalan en büyük Rus (Sevastopol) deniz üssünün bu durumda NATO’nun kullanılmasına açılması ihtimali Rusya’yı rahatsız etmektedir.

Bu ana konuları yanı sıra ikili ekonomik ilişkiler ve Rusya’nın Dünya Ticaret Örgütü’ne üyeliği gibi konular da gündeme gelmiş; iki ülke arasında ileri teknoloji alanında işbirliği gibi konular da görüşülmüştür. BDT coğrafyası ayrı bir gündem maddesini oluşturmuştur. Özellikle Dağlık Karabağ sorunu, Abhaz-Gürcü sorunu, Gürcistan’daki Rus askeri üslerinin durumu, Moldova ile Rusya arasında sorun olmaya devam eden Dnyestr yanı sorunu ve BDT’deki diğer sorunlu alanlar da değinilen konular arasında yer almıştır. Uluslararası terorizme karşı ortak işbirliği tavrı ise bütün Bush-Putin zirvelerinin değişmez gündem maddesi olarak bu zirvede de gündeme gelmiştir.

Bundan önceki yaklaşık 15 zirve gibi Bratislava’daki Bush-Putin zirvesi de dünyanın gündeminde yer alan bir çok konuda fikir alışverişinde bulunmanın ötesinde net adımlara sahne olmamıştır. Yine her zaman ki gibi genel diplomatik ifadelerle nükleer enerji ve uluslar arası terörizmle işbirliği gibi konularda ortak açıklamalar yapılmıştır. Ancak her iki liderin de bu görüşme ve açıklamalara rağmen ülkelerine döndüklerinde bilinen tutumlarını sürdürmeye devam edecekleri düşünülmektedir.

Yirmi Yedinci Bölüm: 25.02.2005 tarihli Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’ın internet sitesinde Nuraniye EKREM’in “Kuzey Kore’nin Nükleer Programı ve Çin-ABD İlişkisi” başlıklı yazısında; Kuzey Kore Hükümeti, 10 Şubat 2005’te, nükleer silahlara sahip olduğunu ilk kez resmen kabul ederek altılı görüşmelerden süresiz çekildiğini açıklamıştır. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Kuzey Kore’yi görüşmelere yeniden katılmaya çağırırken, Kuzey Kore’nin kararının, yalnızca uluslararası alanda tecridini derinleştireceğini söylemiştir. Kuzey Kore ise, karara Amerika’nın saldırgan tutumunun yol açtığını savunmuştur. Kuzey Kore Dışişleri Bakanlığı’nın aynı gün yaptığı açıklamada, Kuzey Kore’nin kendini muhtemel bir Amerikan saldırısına karşı savunabilmek için nükleer silahlara sahip olduğu belirtilmiştir. Açıklamada, Amerika’nın Kuzey Kore’yi dikta rejimi olarak nitelendirdiği, böyle bir durumda altılı görüşmelere katılmanın bir anlamı olmadığı ileri sürülmektedir. Ayrıca, Kuzey Kore’nin ideolojisini, siyasi sistemini, bağımsızlık ve egemenliğini korumak için nükleer silah imalatına devam edeceği de belirtilmektedir.

Kuzey Kore’nin nükleer silah sahibi olduğunu açıklaması, uluslararası basında geniş yankı bulmuştur. Uzmanlar, bu noktaya gelinmesinde Bush yönetiminin izlediği yanlış politikaların da etkili olduğunu savunurken, dünyanın böyle bir tehdit karşısında sessiz kalamayacağını belirtmektedir. Christian Science Monitor, 11 Şubat’ta, Kuzey Kore Hükümetinin bazı ekonomik tavizler koparmaya çalıştığını yazmıştır. Açıklamanın bir blöf olabileceğini de kaydeden gazete, asıl tehlikenin Kuzey Kore’nin nükleer silah sahibi olması değil, sahip olduğu nükleer teknolojiyi başkalarına satması olduğunu belirtmiştir.

Batı ülkeleri, yıllar önce Kuzey Kore’ye nükleer silah programından vazgeçmesi karşılığı yeni nükleer elektrik santralleri yapmayı önermişti. Ancak daha sonra Kuzey Kore’nin öneriyi kabul etmesine rağmen silah programını sürdürdüğü anlaşılmıştı. ABD, 2002 yılında, Kuzey Kore’yi, Batıyla vardığı anlaşmayı ihlal ederek uranyum zenginleştirmekle suçlamıştır. ABD Başkanı Bush, aynı yıl yaptığı konuşmasında, Kuzey Kore’yi Irak ve İran’la birlikte ‘şer ekseni’ içinde saymıştı. O zaman başlayan altılı görüşmelerin geçen Eylül’de yapılması planlanan 4’üncü turu, Kuzey Kore’nin katılmayacağını açıklaması üzerine ertelenmişti. Çin üç kez ev sahipliği yapmış, ancak bunlardan hiçbirinden sonuç alınamamıştı. Kuzey ve Güney Kore ile Amerika, Japonya, Rusya ve Çin arasında yapılan görüşmeler, nükleer silah programından vazgeçmesi karşılığında bu ülkeye ekonomik yardım yapılmasını öngörüyordu.

Kuzey Kore, Amerika’nın kendisine saldırmayacağı ve bir rejim değişikliği çabasına girişmeyeceği yönünde yazılı bir garantinin yanı sıra, ilişkilerin normalleşmesini talep etmektedir. Ayrıca Clinton döneminde imzalanan 1994 Çerçeve Anlaşmasında yer alan enerji yardımını istemektedir. Buna karşılık plütonyum işlemeye son vermeyi, 1994 öncesinde üretilen plütonyumu bile uluslar arası denetime sokmayı ve karşılıklı atılacak adımlar sonunda nükleer silah programına tamamen son vermeyi önermektedir. ABD Başkanı George W. Bush 2 Şubat 2005’te yaptığı “Birliğin Durumu” konuşmasında ve 20 Ocak 2005’teki ikinci dönem başkanlık yemin töreninde yaptığı konuşmasında, Kuzey Kore sorununu da dile getirmiştir. Bush’un bu konuşmaları, bundan önceki sert tavırlarından farklı olarak daha yapıcı ve işbirliği yapmaya yöneliktir. Bush Hükümeti daha önce Kuzey Kore’ye taviz vermeme politikası izlemiştir. Kuzey Kore meselesi üzerinde yapılan “Altılı Toplantılar”da (ABD, Kuzey Kore, Çin, Rusya, Japonya ve Güney Kore) hiç bir neticeye varılamadığı gibi altı ülke arasındaki fikir ayrılıkları, Kuzey Kore’ye yaramıştır.

Bush, “Birliğin Durumu” konuşmasında, “Asyalı ülkelerle sıkı işbirliğiyle Kuzey Kore’nin nükleer emelini bırakması için çalışacağız” demesi Washington’un yeniden masaya oturacağını ve bu meseleye gelecek dört yıl içinde çözüm getireceğinin işareti olabilirdi. Bush konuşmasında şer ekseninde yer alan Kuzey Kore ile İran’a karşı farklı ifadeler kullanmıştır. Kuzey Kore’ye daha ılımlı yaklaşırken, İran’a sert olmasına rağmen Washington Avrupa müttefikleriyle istişarede bulunarak sorunun çözümlenmesinden yanadır. Bush Hükümeti kısa vadede dış politikada ağırlığını Ortadoğu’ya kaydırmış ve bunun yanında Kuzey Kore meselesini de ele almıştır.

Ancak, bu sorunların Bush’in iktidarı döneminde çözümlenebileceğine inanmak güçtür. Ancak bu süre içinde, çok taraflı işbirliği düşüncesi ile müttefik ve dost ülkeler arasındaki sürtüşmelerin büyük bir kısmının giderilmesi için bir fırsat olduğu açıktır. Kısa vadede Ortadoğu sorunu bir ölçüde çözümlenmeden, uzun vadede ABD’nin dış politika hedefinin Kuzey Kore mi yoksa Çin mi olacağı dikkat çeken bir konudur. Çünkü, Amerika, Kuzey Kore’nin bir nükleer silah ihracatçısı olmasından Çin’i sorumlu tutmaktadır. ABD’li uzmanlar, “eğer Bush taktik değiştirmeye zorlanacaksa, bu Çin’e daha fazla baskı yapmak ve Çin’in ekonomik araçları devreye sokarak Kuzey Kore’nin nükleer programını engellemesini sağlamak olmalıdır” diye düşünmektedir. Ayrıca, Çin, Japonya’nın Kuzey Kore’ye tepki olarak bir nükleer güç haline gelmesine veya Amerika’nın füze savunma sistemini daha da hızlandırmasını göze alamaz.

Yirmi Sekizinci Bölüm: 28.02.2005 tarihli haberde, Pakistan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mesud Han, İran'ın nükleer programı hakkında barışçı bir çözüm için İngiltere, Fransa ve Almanya tarafından yürütülen görüşmeleri desteklediklerini söyledi. Başbakan Şevket Aziz'in, komşu ülke İran'a karşı Pakistan topraklarının hiçbir koşulda kullanılmayacağını açıkladığını belirten Han, ''Bu konu hakkındaki politikamız çok açık. Birçok kez bölgede çatışma istemediğimizi dile getirdik. Tüm taraflar açısından başarıya ulaşacak diplomatik seçenek istiyoruz'' dedi.

Yirmi Dokuzuncu Bölüm: 28.02.2005 tarihli SABAH gazetesinde çıkan “Rusya G-8’e Katılmasın” başlıklı haberde, ABD'de Cumhuriyetçi senatör Mccain: 'Rusya'nın G-8'e katılması engellensin. Putin'in politikaları şımarık bir çocuk gibi'. ABD'de Cumhuriyetçi Parti'nin etkili ismi Senatör John McCain, Moskova'nın, İran'a nükleer yakıt sağlamaya yönelik anlaşmasını protesto için Rusya'nın bu yıl G-8'e katılmasının engellenmesi gerektiğini söyledi. McCain, Fox News televizyonunda katıldığı programda, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, akılcı olmayan politikalar izlediğini ve ''şımarık bir çocuk gibi'' davrandığını ileri sürdü. McCain, ''ABD ve Avrupalı müttefiklerimiz, artık şunu söylemeye başlamalı: (Vladimir, gelecek G-8 konferansında hoş karşılanmayacaksın)'' diye konuştu. John McCain, ''İranlılar'a çok fazla havuç vermek zorundayız. Ancak Avrupalılar da bizimle havuç politikası izlemezse Birleşmiş Milletler'e giderek İran'a yaptırım isteyeceğimiz konusunda anlaşmalı'' dedi.

CNN televizyonunda bir programa katılan ABD'deki Fransız, Alman veİngiliz büyükelçiler ise, Rusya'nın G-8 zirvesine katılması gerektiği yönünde görüş bildirdi. G-8 zirvesinin Temmuz ayında İskoçya'da yapılması planlanıyor. Beyaz Saray, Rusya'nın İran ile nükleer yakıt anlaşmasına ilişkin şimdilik yorumda bulunmadı. Demokrat Parti California Milletvekili Jane Harman, CNN televizyonunda katıldığı bir programda, ''Şimdi Rusya'ya karşı sertleşme zamanı. Rusya 10 yıldır İran'a nükleer teknoloji transfer ediyordu'' dedi. Güney Carolina Cumhuriyetçi Parti Milletvekili Lindsey Graham da, aynı programda, McCain'in önerisini alkışladığını söyledi.

Otuzuncu Bölüm: 01.03.2005 tarihli bir haberde, Sovyetler Birliği döneminde Devlet Güvenlik Servisi (KGB) başkanlarından Vladimir Kryuçkov, ABD'nin Türk-Rus yakınlaşmasından rahatsız olduğunu söyledi. Kryuçkov, Rusya ve ABD'nin yeni bir soğuk savaşa doğru gittiğini öne sürerek, ''ABD sadece kendi çıkarlarını düşünerek hareket ettiği için, bizim açımızdan zor, uygun olmayan bir ortak'' dedi. ABD'nin Kafkasya ve Orta Asya'da üslenmeye başladığını söyleyen Kryuçkov, ''Yani, kısa süre önce bizim etki alanımız içinde yer alan bölgelere girdiler. Rusya, Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeye başlar başlamaz ABD rahatsız oldu. Peki o zaman terörle ortak mücadele ne olacak?'' diye konuştu.

Otuz Birinci Bölüm: 08.12.2004 tarihli Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) ın internet sitesinde yayınlanan Nuraniye EKREM in “ABD: Çin e Silah Ambargosu Kalkarsa, Avrupa İle Savunma İşbirliğimizi Sınırlayabiliriz” başlıklı yazısında; Çinli liderler bugün Avrupa Birliği yetkilileri ile bir araya gelmektedir. Çin Başbakanı Wen Jiabao, 8 Aralık 2004 tarihinde, Avrupa Konseyi dönem başkanı ülke Hollanda’nın Lahey’de düzenlenen 7. Çin ve Avrupa liderleri görüşmesi ve resmi ziyaret yapmak üzere şu anda Hollanda’dadır. Çin-AB liderlerinin gündeminin başlıca konusu birliğin Çin’e yönelik silah ambargosudur. Bilindiği gibi, Çin’e 15 yıldan bu yana silah ambargosu uygulanmaktadır.

Çin Başbakanının bu gezisinin, bu yıl içinde Çin’in Avrupa’ya yönelik yeni bir diplomatik girişimi olduğu söylenebilir. Bu ziyaret, Çin ve Avrupa arasında varılan görüş birliğinin genişletilmesi ve Çin-Avrupa kapsamlı stratejik ortaklık ilişkilerinin gelişmesinde büyük önem taşıyacaktır. Geçen yıl düzenlenen 6. Çin-Avrupa liderleri görüşmesinde iki taraf Çin ve Avrupa arasında kapsamlı stratejik ortaklık ilişkileri kurmayı fikir birliğiyle kararlaştırmıştı. 7. Çin-Avrupa liderleri görüşmesi, AB liderinin değiştirilmesinden sonra düzenlenen ilk görüşme özelliğini taşımaktadır. Alınan haberlere göre, iki taraf nükleer silahların yayılmasının önlenmesi ve silahsızlanma gibi sorunlar üzerinde ortak bildiri yayınlayacak ve ikili işbirliği ile ilgili bir dizi belge imzalayacaktır.

Pekin Avrupa Birliği’nin siyasi iyiniyet gösterisi çerçevesinde ambargonun kaldırmasını istemektedir. Fransa ve Almanya ambargonun kalkmasından yana olsa da, diğer bazı birlik üyeleri bu konuda daha temkinli davranmaktadır. Avrupa Birliği’nin dönem başkanı Hollanda, birliğin silah ambargosunun kaldırılması için büyük çaba harcadığını, yasağın bu yıl değil önümüzdeki yıl kaldırılabileceğini açıklamıştır. Ancak Amerika böyle bir adım atılırsa, Avrupa ile savunma işbirliğini sınırlayacağı tehdidinde bulunmuştur.

Otuz İkinci Bölüm: 17.01.2005 tarihli Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’ın internet sitesinde yayınlanan Nuraniye EKREM’in “Çin-AB İlişkisi Gelişiyor” başlıklı yazısında; Çin pazarını kazanmak için birbirleriyle yarışan Avrupa ülkelerinin bu konudaki iç rekabetini, çıkarları doğrultusunda kullanmayı iyi bilen Pekin yönetimi, bölgesinde etkin olabilmek ve ABD’ye karşı denge oluşturabilmek için AB ile olan ilişkilerini geliştirmektedir. Geçen yıl 10 yeni üyeyi bünyesine katarak genişleyen AB’nin, 2004 Ocak ve Kasım ayları arasında Çin ile olan ticaret hacmi 159.3 milyar dolara (121.4 milyar Euro) çıkmıştır. Özellikle genişlemeden kaynaklanan artış bir yıl önceye oranla yüzde 34,7’yi bulmuştur. AB bu sayede, Çin ile ticarette ilk sırayı alan ABD ve Japonya’yı geride bırakarak en büyük ticaret hacmine ulaşmıştır. Çin ise ABD’den sonra, AB’nin iki numaralı ticaret ortağı haline gelmiştir. Çin ile en fazla ticaret yapan AB ülkeleri arasında Almanya, Hollanda, İngiltere, Fransa ve İtalya bulunmaktadır. Bu ülkeler, Çin ile AB arasındaki toplam ticaret hacminin yüzde 72’sini kontrol etmektedir.

Çin ile AB arasındaki ilişkilere genel olarak bakıldığında bunların ticaret ve insan hakları çerçevesinde iki çizgide geliştiği görülmektedir. Çin ve AB arasında ticaret konusunda işbirliği ve ortaklık ilişkileri gelişirken, insan hakları konusunda gerginlik yaşanmaktadır. Yaklaşık on yıldır süregelen AB-Çin arasındaki insan hakları diyalogu pek başarılı olamamıştır. İki tarafın diyalog görüşmelerinin içeriği ve neticeleri kamuoyuna yansıtılmamakla birlikte AB’nin bu tutumu insan hakları örgütlerinin eleştirilerine neden olmaktadır. 11 Eylül sonrası ABD’nin güvenlik ve dış politikasında değişikliklerin ortaya çıkması ile Çin-AB ilişkileri yeni bir boyut kazanmıştır. Özellikle Ekim 2003’te düzenlenen VI. Çin-AB Zirvesi’nde, AB ülkelerinin Çinli turistleri gönderme konusunda kolaylık sağlaması için mutabakata varılmıştır. 8 Aralık 2004 tarihinde, AB dönem başkanı Hollanda’nın başkenti Lahey’de düzenlenmiş olan VII. Çin-Avrupa Birliği (AB) Liderler Toplantısı’nda önemli bir gündem maddesi olarak Çin’e yönelik silah ambargosu sorunu gündeme gelmiştir. Çin Başbakanı Wen Jiabao, Çin-Avrupa ilişkilerinin herkese açık olduğunu, her hangi bir üçüncü tarafı hedef almadığını, büyük devletlerle arasındaki ilişkilerin istikrarı açısından faydalı olduğunu ve işbirliğine yararlı olacağını belirtmiştir.

Çin artık AB’nin en büyük ticaret ortağı konumuna gelmiştir. Aynı zamanda Pekin, AB’nin Galileo Uydu Projesine iştirak etmeye ve 200 milyon dolar mali destekte bulunmaya karar vermiştir. Çin’in son yıllarda uzaya yönelik yaptığı çalışmalar hız kazanmıştır. Çin, Ekim 2003’te uzay gemisi gönderdikten sonra bu alanda teknolojiye sahip olduğunu kanıtlamıştır. Uzmanlar Çin’in bu çıkışıyla uzay yarışını hızlandırabileceğini belirtmişlerdir. Pentagon uzmanları, Pekin’in İngiltere’deki Surrey Üniversitesi ile birlikte teknolojik işbirliği yapmasına rağmen henüz ABD’nin uydu sistemine zarar veremeyeceğini ileri sürüyorsa da, ABD’nin casus uydusuna karşı lazer silahına sahip olduğunu dile getirmektedir. Çin’in uzay çalışmaları doğal olarak Hindistan’ın bu alandaki çabalarını hızlandırmaktadır. Rusya ise işletme ve finans sorunlarının etkisi altında bu yarıştan vazgeçmiş durumdadır. Bu nedenle Çin ile birlikte BM’ye uzay alanını barışçı kullanma teklifini sunmuştur. Çin’in AB ile oluşturmakta olduğu uzay çalışmaları ilerde ABD’nin bu alandaki üstünlüğünü ortadan kaldırabilir.

Pekin hükümeti, Ekim 2003’te AB’ye yönelik politikasını açıklamıştır. Çin, AB ile Uzun Vadeli İstikrarlı ve Kapsamlı Ortaklık İlişkisini oluşturmaya karar vermiştir.

Amaç:

1) Karşılıklı güveni arttırmak, ortak noktalarda yoğunlaşmak ve farklı noktaları daha sonraki döneme bırakmak, siyasî ilişkiyi sağlıklı geliştirmek ve dünyanın barışı ve istikrarını korumak,
2) Karşılıklı çıkarları korumak, eşit şartlarda müzakere yapmak, ekonomi-ticaret ilişkisini derinleştirmek ve birlikte gelişmek,
3) Karşılıklı tecrübeleri paylaşmak ve refaha kavuşmak, birbirinin eksikliğini tamamlamak ve kültürel ilişkileri geliştirmek,
4) BM’nin fonksiyonunu arttırmak, uluslararası terörizme karşı savaşmak, fakirlik ile mücadele etmek ve çevreyi korumaktır.

Çin ve bazı AB ülkeleri, karşılıklı çıkarlarını sağlamak için çabalamaktadır. Bu çıkarlarını sağlayabilmek için bazı AB ülkeleri, temel değerleri olan insan haklarını dahi geri planda bırakabilmektedir. Neticede Çin, AB üzerindeki etkisini daha da artırmaktadır. Çin, 15 yıldır AB’nin ve ABD’nin kendisine uyguladığı silah ambargosunun kaldırılması için yoğun diplomatik çabalar göstermektedir. Çin’e yönelik silah ambargosunun bu yılın ilk altı ayı içinde kaldırılması beklenmektedir.

Çin-AB ilişkileri Avrasya ve Asya-Pasifik bölgelerinin dengelerini de değiştirebilir ve ABD’nin küresel politikasını da zor duruma sokabilir. Ayrıca, Çin ve Avrupa Birliği ittifakının, büyük bir ekonomik ve siyasi faaliyetin merkezi haline gelmesi durumunda, dünyanın siyasî bloklara bölünmesi ve Amerika’nın kendini bu Çin- AB ittifakın dışında bulması söz konusu olabilir

Otuz Üçüncü Bölüm: 09.02.2005 tarihli Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’ın internet sitesinde yayınlanan Nuraniye EKREM’in “ABD-AB İlişkisinde Çin Faktörü” başlıklı yazısında; Condoleezza Rice, Dış İşleri Bakanlığı görevini almasının ardından ilk gezisini 3-10 Şubat 2004 tarihleri arasında Ortadoğu ve Avrupa ülkelerine gerçekleştirmiştir. Avrupa’yı görüş ayrılıklarını bir kenara bırakıp, karşılıklı ilişkilerde Amerika’yla yeni bir sayfa açmaya çağıran Rice, ziyaretleri esnasında iki konu üzerinde yoğunlaşmıştır: İran’ın nükleer faaliyetleri ve AB’nin Çin’e uyguladığı silah ambargosu. Rice’ın ortak değerler, ortak fedakarlıklar ve ortak başarılardan söz eden açıklaması Avrupalı diplomatlar tarafından Amerika’nın Avrupa’yı ciddiye almaya başladığı şeklinde yorumlanmaktadır. Ayrıca, Avrupa’nın Rice’ın uzattığı zeytin dalını geri çevirmemesi gerektiğine, ancak, Amerika-Avrupa ilişkilerinin normalleşme sürecinde Çin’e silah ambargosunun kaldırılması ve İran konularının belirleyici olacağına dikkat çekilmektedir.

Rice, ziyaretleri öncesinde ve sırasında verdiği demeçlerde AB’nin, Çin’e 1989’dan bu yana uygulamakta olduğu silah ambargosunu kaldırması durumunda, Çin’deki insan hakları konusunda yanlış işaret verebileceğini belirtmiştir. Ancak ABD’nin silah ambargosuna karşı çıkmasının asıl nedeni, Çin’le Tayvan arasında muhtemel bir savaşta ABD’nin Tayvan’a yardım etmesi durumunda, Avrupa’nın Çin’e satacağı silahların kendisine karşı kullanılmasından endişe etmesidir. Nitekim, Londra ziyaretinde Rice, Çin’e uygulanan silah ambargosunun kaldırılmasının Doğu Asya’daki askeri dengeleri bozabileceğini ve ABD’nin bundan dolayı büyük bir endişe duyduğunu belirtmiştir.

Çin’in askeri modernizasyonunu hızlandırması ABD’yi rahatsız etmektedir. Bu çerçevede 2004’ün Aralık ayındaki AB-Çin zirvesinin nihai bildirisinde de, “AB’nin Çin’e uygulanan ambargonun kaldırılması için çalışmayı sürdürme niyetinde olduğu” vurgulaması ABD’nin kaygılarını daha da artırmıştır. 9 Şubat 2004 tarihinde Rice, Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Avrupa Konsey’i Başkanı ve Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Junker ile biraraya gelmiştir. Bu görüşmelerde de gündemin ana maddesi Çin’e uygulanan silah ambargosu olmuştur.

Financial Times’ta 5 Şubat 2005 tarihinde yer alan bir haberde, Kiev’in, İran ve Çin'e füze satmış olabileceği belirtilmektedir. Haberde, Ukrayna gizli servisince yürütülen bir soruşturmada, İran ve Çin’in ülkeden uzun menzilli füze satın aldıklarının tespit edildiği yer almaktadır. Ayrıca 1999-2001 yılları arasında, Rusya’nın Kh-55 tipi füzelerden yasa dışı olarak İran ve Çin’e altışar tane sattığı iddia edilmektedir. İleri teknoloji ürünü bu füzelerin menzili 3000 kilometreye uzanabilmektedir. Böylece İsrail’in, İran’ın menzilinde kaldığı belirtilmektedir. Çinli yetkililer tarafından yapılan açıklamalarda ise Çin’in, ambargonun kaldırılması halinde bile Avrupa ülkelerinden silah satın alma gibi bir niyetlerinin olmadığı ve Birliğin söz konusu ambargoyu devam ettirmesinin bir tür siyasi ayrımcılık olacağı belirtilmektedir.

Otuz Dördüncü Bölüm: 14.02.2005 tarihli Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’ın internet sitesinde yayınlanan Arif KESKİN’in “İran’ın ABD Çıkmazı” başlıklı yazısında; Maslahat Konsey Başkanı Rafsancani’nin ve diğer İranlı yetkililerin son günlerdeki açıklamaları, İran’ın ABD ile mevcut soruna çözüm getirmek istediğini göstermektedir. İran'ın ABD ile iyi ilişki kurmaya ihtiyacı vardır. ABD’nin Irak’a yerleşmesi ve katettiği mesafe, İran İslam Cumhuriyeti’ni çıkmaza sokmaktadır. Irak Savaşı (20 Mart 2003) serüveninde gördüğü Amerika, İran için ürkütücüdür. İran’ın karşısında BM’yi ciddiye almayan, müttefiklerini önemsemeyen, askeri operasyona hazır ve güçlü bir Amerika bulunmaktadır. Böyle bir Amerika’ya meydan okumak ve maceracı politikalara girişmek son derece tehlikelidir. Ayrıca ülke içinde devrimin ilk yıllarında sahip olduğu meşruiyete de sahip olmadığının bilincindedir. Bu açıdan bakıldığında İran, kendi halkına dayanarak Amerika’ya karşı uzun süre direnemeyeceğinin de farkındadır. Üstelik İran, İkinci Körfez Savaşı’nda Irak halkının Saddam rejimine sahip çıkmadığını ve savaş sırasında tarafsız kaldığını da görmüştür.

Ayrıca İran, ABD’nin askeri hedefi olması durumunda, kurduğu savunma ve güvenlik ittifaklarının işe yarayamayacağının farkındadır ve er ya da geç ABD’nin askeri hedefi seçilme endişesi taşımaktadır ABD’nin Afganistan ve Irak’a yerleşmesi ile İran “ABD askeri kuşatması” altına girmiştir. İran bu dönemde ABD ile diyaloga hazırdır. Ancak bu diyalogdan zararlı çıkmaktan korkmaktadır. İran’a göre ABD İran üzerinde hegemonya kurma ve rejimi değiştirme niyeti taşımaktadır. “Biz ABD ile ilişkiye girmek adına Afganistan, Irak ve Lübnan’da ABD’ye yardımcı olduk ancak hiçbir fayda sağlayamadık” şeklinde ifadeler kullanan birçok İranlı analizci ve politikacı bulunmaktadır. İran’ın ABD politikasını çıkmaza sürükleyen faktör güven olgusudur.

İran yönetiminin şu safhada içinde bulunduğu durum “hem ABD ile ilişkiye girelim hem de rejimi koruyalım” şeklinde özetlenebilir. İran'ın iç ve dış politikası şimdilik bu çıkmaza odaklanmıştır. Bu çerçevede ABD’ye güvenebilmek için bloke edilmiş 8 milyar doların İran’a geri verilmesini, İran’a yönelik tüm ambargoların kaldırılmasını, uluslararası sistemde İran karşıtı faaliyetleri ve rejim değişimi yönündeki çabalarına son vermesini istemektedir. ABD, İran’ın beklentileri yönünde henüz bir harekette bulunmamıştır. İran’dan iç ve dış politikada bazı değişimler gerçekleştirmesini istemektedir. ABD, İran’ı “terörizmi desteklemekle, kitle imha silahları üretmekle, Orta Doğu Barış Sürecine engel olmakla ve iç politikada insan haklarını ihlal etmekle” suçlamakta ve İran’ın bu alanlarda değişmesini talep etmektedir. ABDli yetkililer aksi halde ilişkilerin başlatılmayacağını vurgulamaktadır. İran ve ABD arasındaki “kim önce değişmeli?” sorunu iki ülke ilişkilerinin bir kısır döngü içine sokmuştur. Ne İran ABD’nin, ne de ABD İran’ın istediğini yapmaktadır. Bu açıdan bakıldığında İran’ın ABD’yle ilişki kurma çabasının istenilen sonucu verebileceğini söylemek mümkün değildir.

Otuz Beşinci Bölüm: 01.03.2005 tarihli haberde, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Direktör Yardımcısı Piere Goldschmidt, ''İran'ın nükleer tesislerinde uranyum zenginleştirme faaliyetlerini askıya aldığını" doğruladı. Viyana'da devam eden UAEA Yönetim Kurulu toplantısında konuşan Goldschmidt, ''Natans bölgesindeki pilot yakıt zenginleştirme faaliyetlerinin aktif olmadığını" da belirtti. İran yönetiminin, nükleer programına ilişkin UAEA ile işbirliği yapmasından ''genel olarak memnun olduklarını'' kaydeden Goldschmidt, İran'ın, nükleer tesislerindeki faaliyetler konusunda UAEA ile daha şeffaf bir işbirliğini sürdürmesini beklediklerini bildirdi.

Avrupa ülkeleriyle görüşmelerde bulunan İran heyetinde görevli ve İran'ın nükleer alandaki danışmanı Sirus Naseri ise toplantıdan sonra basına yaptığı açıklamada, İran'ın teknik olarak UAEA ile şeffaf bir işbirliği yaptığını, aralarında bir sorun kalmadığını belirtti ve ''olayın ısrarla politize edilmek istendiğini'' öne sürdü. Basına kapalı olarak devam eden UAEA yönetim kurulunun bugünkü oturumunda yapılması beklenen AB grubunun İran'ın nükleer faaliyetlerine ilişkin ortak açıklaması ise ''metin üzerinde mutabakat sağlanamadığı için'' yapılamadı.

Otuz Altıncı Bölüm: 03.03.2005 tarihli haberde, Kuzey Kore, kendisini tiranlıkla suçlayan ABD'den özür dilemesini istedi ve uzun menzilli füze denemelerine yeniden başlama tehdidinde bulundu. Hükümetin resmi görüşünü yansıtan Kuzey Kore ajansı tarafından yayınlanan yazıda, Washington'ın uygun zemin hazırlaması halinde, Pyongyang'ın altılı görüşmelere geri dönebileceği de belirtildi. Amerikan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü ise hem özür dilemeyi, hem de Kuzey Kore'nin görüşmelere yeniden başlamak için ön şart koşmasını reddetti. Kuzey Kore, ABD'nin düşmanca yaklaşımını gerekçe göstererek, Eylül ayında görüşmelerden çekilmişti.

Otuz Yedinci Bölüm: 03.03.2005 tarihli SABAH gazetesinde çıkan “Çin’den ABD’ye Misilleme” başlıklı bir haberde; Çin, ABD'nin Irak'ta 'gaddarlık' yaparken 'dünyanın insan hakları polisi' gibi davranmasını ironi olarak nitelendirdi..Çin yönetimi, ABD'nin 28 Şubat'ta yayımladığı 2004 yılına ilişkin insan hakları raporuna bir raporla yanıt verdi. Çin Devlet Konseyi tarafından yayımlanan ''2004-ABD'nin insan hakları raporu''nda, Amerikan askerlerinin Irak'taki ''gaddarlıklarının'' ABD'nin insan hakları konusundaki performansının ''karanlık yüzünü'' oluşturduğu ve bunun uluslararası toplumu ''şok ettiği'' ve kınandığı hatırlatıldı. Raporda, bu durumda ABD'nin Çin de dahil 190 ülke ve bölgedeki insan hakları durumunu değerlendirerek, ülkesindeki ihlallere sessiz kalması ve ''dünyanın insan hakları polisi'' gibi davranmasının bir ''ironi'' olduğu savunuldu.

Çin'in 6 yıldır üst üste yayımladığı raporda, ABD'deki yaşam, kişisel özgürlükler ve güvenlik, siyasi hak ve özgürlükler, ekonomik, sosyal ve kültürel haklar, ırk ayrımcılığı, kadınların ve çocukların hakları ile yabancı milliyetlerin insan haklarının ihlalleri konularıyla ilgili 6 alanda olgu ve değerlendirmelere yer verildi. Irk ayrımının derinleştiği ABD'de ''zencilerin ve diğer ırklardan insanların beyazlara göre çok daha kötü koşullarda yaşadığı'' kaydedilen raporda, 9 Ekim 2004'te İngiliz basınında çıkan habere dayanarak, 2002 yılında Amerikalı beyaz bir ailenin ortalama gelirinin 88 bin doları bulduğu ve bunun Latin Amerika kökenlilerin gelirinin 11 katı, Afrika kökenlilerin de 15 katı olduğu belirtildi. Raporda, ABD Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre, ülkedeki tutukluların yüzde 70'inin ''renkli ırktan'' olduğuna işaret edildi. ABD'de kadınların ve çocukların kötü koşullarda yaşadığı savunulan raporda, 2003 yılında ABD'de 93 bin 233 tecavüz vakası görüldüğü, 20 milyon çocuğun yoksul ve çalışan ailelere mensup olduğu, yoksulluğun ciddi bir sorun oluşturduğu, her yıl 400 bin çocuğun sokaklarda fuhuşa zorlandığı ve ABD'nin başlattığı Irak savaşında ölenlerin çoğunluğunun kadın ve çocuklar olduğu kaydedildi.

ABD'de 2003 yılında 1 milyon 381 bin 259 cinayet ve gasp gibi şiddet olayı meydana geldiği belirtilen raporda, 12 yaşından büyük 24 milyon kişinin bu olayların kurbanı olduğu ifade edildi. ABD'de bütün hapishanelerin dolu olduğu ve halen ihtiyacı karşılayamadığı kaydedilen raporda, ABD'nin son 10 yılda yeni hapishane yapımı için yılda ortalama 7 milyar dolar harcadığı belirtildi. California'da 1984 yılından bu yana sadece bir yeni okul yapıldığına, buna karşılık 21 hapishane kurulduğuna işaret edilen raporda, 530 bin kişilik personelle cezaevlerinin General Motors'tan sonra en çok personel istihdam eden kuruluş olduğuna dikkat çekildi. Raporda, ABD'nin evindeki sorunlara rağmen ''kavgacı tutumunu sürdürdüğü, başka ülkelerin egemenliğini sebepsiz yere ayaklar altına aldığı ve sürekli dünyada insan hakları ihlalleri sergilediği'' görüşüne yer verildi.

Otuz Sekizinci Bölüm: 03.03.2005 tarihli SABAH gazetesinde çıkan “İran’dan Denetime Engel” başlıklı bir haberde; Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) raporunda denetçilerinin Parçin askeri tesisinin denetlenmesine izin verilmediğine dikkat çekti. Sadece bazı bölümlere girmelerine izin verilen denetçiler, bir bölümü yeniden incelemek isteyince İran haklı gerekçe olmaması nedeniyle talebi reddetti. ABD ise bu tesisin silah üretimi amacıyla kullanılıyor olabileceğini öne sürdü. AB, İran'ın nükleer programının denetiminde sağlanan ilerlemeleri not ettiğini, ancak uranyum zenginleştirme faaliyetlerine ilişkin bazı bilgileri UAEA'ya zamanında sağlamamış olmasının güven sarstığını açıkladı.

Otuz Dokuzuncu Bölüm: 02.03.2005 tarihli MİLLİYET gazetesinde çıkan “İsrail: İran Menzilimizde” başlıklı bir haberde, İsrail Hava Kuvvetleri'nde görevli bir komutan "İran'ın menzilleri içinde olduğunu" söyledi. İsrail Hava Kuvvetleri'nin stratejik "Bat" filosunun adı açıklanmayan komutanı, Maariv gazetesinin internet sitesinde yayımlanan açıklamasında, "Uzak bölgelerdekiler de dahil her savaş alanı için hazırlanıyoruz. Filo bunun için kuruldu. Eğer pilotlarımızın İran'a 6 saatlik bir uçuş yapmaları gerekirse bu onlara yabancı bir deneyim olmayacaktır" dedi. İsrail hava kuvvetleri, geçen yıl ABD'den F-16i savaş uçakları alarak, menzilini Basra Körfezi'ne kadar genişletmişti.

Kırkıncı Bölüm: 02.03.2005 tarihli bir haberde, AB, İran'ın nükleer programının denetiminde sağlanan ilerlemeleri not ettiğini, ancak bu ülkenin uranyum zenginleştirme faaliyetlerine ilişkin bazı bilgileri Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'na (UAEA) zamanında iletmemiş olmasının güven sarsıcı olduğunu bildirdi. AB grubu, İran'ın AB'nin üç büyükleri Almanya, Fransa ve İngiltere ile Paris'te yaptığı anlaşmaya tam riayet etmesini istedi. İran'ın nükleer programında bugüne kadar radyoaktif kirlenme ve santrifüj sorunu gibi iki önemli meselenin henüz açıklığa kavuşturulamadığı kaydedildi. İran'a yeniden tam, şeffaf bir işbirliği yapması ve işbirliğini artırması çağrısı yapan AB ülkeleri, İran ile Paris anlaşması çerçevesinde görüşmelerin sürmesinden yana olduklarını bildirdi.

Kırk Birinci Bölüm: 04.03.2005 tarihli bir haberde, ABD'nin nükleer silah üretmekle suçlağı İran, uluslarası uyarılara rağmen resti çekti.İran televizyonuna konuşan Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi (UYGK) Dış Siyaset Komitesi Başkanı Hüseyin Museviyan, uluslararası anlaşmaların getirdiği yükümlülüklerin dışındaki talepleri kabul etmeyeceğini söyledi. Museviyan, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Muhammed El Baradey'in, İran'ın nükleer programı konusunda yaptığı açıklamaların 'ilginç' olduğunu belirtti. Museviyan, ''Baradey'in, uluslararası yasaların dışında İran'dan bazı taleplerde bulunması, ajans ve Baradey'e yönelik güvensizlik yaratıyor. Baradey'in, uluslararası yasaların dışında talepte bulunma hakkı yok'' dedi.

AB ile yapılan görüşmelerde istenilen ilerlemenin şimdiye kadar kaydedilmediğini söyleyen Museviyan, ''görüşmelerin devam etmesi için ilerleme gerektiği şartını koymamız Avrupalıları kaygılandırıyor. Bu yüzden Avrupalılar birçok temelsiz talepte bulunarak, yerine getirmesi gerekli taahhütlerini saklı tutmaya çalışıyorlar'' diye konuştu. Museviyan, Avrupalılarla uranyum zenginleştirme çalışmasını durdurma değil, askıya alma konusunda anlaştıklarını belirtti.Museviyan, ''Avrupalılar İran'a verilmesi gereken objektif garantiler konusunda formül üretmelidir. Bu, İran barışçıl nükleer faaliyetlerini sürdürürken, Avrupa'nın ve uluslararası toplumun İran'ın nükleer programı konusundaki kaygılarını giderecek bir formül olmalıdır. Avrupalılar taahhütlerini yerine getirmez ve uranyum zenginleştirme çalışmalarının durdurulması konusunda ısrarcı olursa Tahran ve Paris'te Avrupalılarla yapılan anlaşmalar öncesine döneriz'' şeklinde konuştu.

ABD-İran ve AB görüşmeleri ABD ve AB arasındaki görüşmelerden sonra, ABD'nin İran'ın nükleer dosyası konusunda izlediği siyaseti değiştirebileceğini belirten Museviyan, ABD yönetiminin İran ve AB arasındaki görüşmelerin başarısızlığından sorumlu olmak istemediğini düşündüğünü, İran'ın Dünya Ticaret Örgütü'ne (WTO) girmesi ve İran'a Airbus uçakları satılması gibi ekonomik imtiyazları tanıyabileceğini söyledi. Avrupa'nın İran ile yürüttüğü görüşmeleri sonuca bağlamak için uluslararası desteğe ihtiyacı olduğunu, bunun için gerekli faaliyetleri sürdürdüğünü söyleyen Museviyan, ''Avrupa'nın uluslararası destek alması konusunda gösterdiği çabalara sıcak yaklaşıyoruz, ancak bu ABD'nin sürece dahil olması anlamına gelmiyor'' dedi.

Kırk İkinci Bölüm: 06.03.2005 tarihli bir haberde, Çin Dışişleri Bakanı Li Zhaoxing, Avrupa Birliği'nin (AB) ülkesine uyguladığı ambargoyu kaldırmasından sonra yeni bir silahlanma programı başlatmayacaklarını söyledi. Ülkesinin Avrupa'dan çok miktarda silah alacak kadar parası olmadığını belirten Bakan Li, bu silahların hem pahalı, hem de gereksiz olduğunu kaydetti, buna rağmen silah ambargosunun kaldırılmasının Çin'e uygulanan siyasi ayrımcılığa son verilmesi açısından önemli olduğunu vurguladı. Geçtiğimiz hafta Çin Yönetimi savunma bütçesini yüzde 12 oranında artıracağını açıklamıştı. Amerikan Yönetimi, Tayvan konusunda çıkacak bir krize dahil olması durumunda Çin'in Avrupa'dan alacağı silahların kendisine yöneleceğini düşünüyor. Avrupa Birliği 1989'da demokrasi yanlısı gösterilerin tanklarla bastırıldığı Tiananmen olaylarından sonra Çin'e silah ambargosu koymuştu.

ABD, Çin'e silah ambargosunu sürdürmesi için Avrupa Birliği'ni ikna etmeye çalışıyordu. Ambargonun önümüzdeki birkaç ay içinde kalkması bekleniyor. Öte yandan Tayvan'da onbinlerce kişi Çin Yönetimi'nin bu hafta Meclis'ten geçirmeyi planladığı bir yasa tasarısını protesto etti. Yasa tasarısı her türlü ayrılıkçı girişimleri yasaklıyor. Bazı gruplar, Çin'in bu yasayı bağımsızlık girişiminde bulunması halinde Tayvan'a saldırmak için gerekçe olarak kullanacağını düşünüyor.
Çin, Tayvan'ı bir eyaleti olarak kabul ediyor.

Kırk Üçüncü Bölüm: 07.03.2005 tarihli YENİÇAĞ gazetesinde çıkan “Çin AB'den Silah Alımına Sıcak Bakmıyor...” başlıklı haberde, Çin, Avrupa Birliği'nin (AB) "pahalı" ve "kullanışsız" silahlarına ihtiyacı olmadığını açıkladı. Dışişleri Bakanı Li Zhaoxing, buna karşın AB'nin Çin üzerindeki silah ambargosuna son vermesi çağrısında bulanarak, yaptırımı "politik ayrımcılık" olarak nitelendirdi. Zhaoxing yaptığı açıklamada, Çin'in "barışçıl gelişim"den yana olduğunu belirterek, "AB'den gelişmiş silahlar almaya ihtiyacımız yok. Aynı zamanda Çin gelişmekte olan bir ülke. AB ülkelerinden bizim için çok pahalı ve kullanışsız silahlar alacak paramız da yok" diye konuştu.

Kırk Dördüncü Bölüm: 08.03.2005 tarihli bir haberde, İran'ın eski Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani (yanda), ülkesinin başlangıçta nükleer programını gizli tutmaktan başka çaresi olmadığını söyledi. Bu açıklamanın hemen ardından İran Dışişleri Bakanlığı Nükleer İşler Danışmanı Ali Ekber Salehi, uranyum zenginleştirme programının yürütüldüğü Natanz nükleer tesisinin yerin altında inşa edilmesinin, tesisi muhtemel bir hava saldırısından korumak amacıyla olduğunu söyledi. ABD ve İsrail'den gelen tehditlerin kendilerini böyle bir önlem almaya zorladığını belirten Salehi, tesisin yeraltında olmasının nükleer silah geliştirdikleri anlamına gelmediğini vurguladı.

Kırk Beşinci Bölüm: 08.03.2005 tarihli bir haberde, İsrail'in, ''LORA'' adı verilen uzun menzilli topçu roketlerinin deneme atışını yerine getirdiği bildirildi. Uydu tarafından yönetilen, sabit ya da yarı sabit hedeflere karşı kullanılan LORA roketlerinin 3 Mart'ta yapılan denemesinde, sahildeki atış yerinden 200 km uzaklıkta, denizdeki bir hedefe tam isabet kaydettiği belirtildi. Jerusalem Post'un savunma ve havacılık kaynaklarına dayandırdığı haberinde, topçu roketlerinin deneme atışının 1 Mart'ta yapılmasının kararlaştırıldığı, ancak Amerikan casus uçaklarının varlığı nedeniyle bu denemenin iptal edildiği belirtildi.

Kırk Altıncı Bölüm: 10.03.2005 tarihli bir haberde, Nükleer faaliyetleri nedeniyle uluslararası baskıya maruz kalan İran'ın Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi, ABD'nin İran'a olası saldırısının, bu ülke için ''kabus'' olacağı uyarısında bulundu. İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin Bosna'ya önceki gün ve dün yaptığı ziyarete katılan Harrazi, yaptığı açıklamada, ''Amerika'nın İran'a olası saldırı kararının çok büyük bir yanlış olacağını'' belirtti. ''İran'ın güçlü bir hükümet olduğunu ve halkının birlik içinde bulunduğunu'' vurgulayan Harrazi, ''Amerika saldırı kararı alırsa bu, onlar için bir kabus olur'' dedi.

Kırk Yedinci Bölüm: 10.03.2005 tarihli TÜRKİYE gazetesinde çıkan “İran Dışişleri Bakanı Harrazi: "İran'a saldırı ABD için kabus olur" başlıklı bir haberde, BANYA LUKA-Nükleer faaliyetleri nedeniyle uluslararası baskıya maruz kalan İran'ın Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi, ABD'nin İran'a olası saldırısının, bu ülke için ''kabus'' olacağı uyarısında bulundu.İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin Bosna'ya önceki gün ve dün yaptığı ziyarete katılan Harrazi, ''Nezavisne Novine'' adlı Bosna gazetesine yaptığı açıklamada, ''Amerika'nın İran'a olası saldırı kararının çok büyük bir yanlış olacağını'' belirtti.''İran'ın güçlü bir hükümet olduğunu ve halkının birlik içinde bulunduğunu'' vurgulayan Harrazi, ''Amerika saldırı kararı alırsa bu, onlar için bir kabus olur'' dedi.''Irak ile yaptıkları savaşta 'ABD'nin düşman' tarafında yer aldığını'' hatırlatan Harrazi, bu ülkeyle aralarında başka sorunların da bulunduğunu söyledi. Harrazi, ''ABD'nin, İran'ın küresel ilişkilerde önemli bir rolü bulunduğunu anlamak istemediğine'' dikkat çekerek, ''İran, demokratik bir ülkedir ve dünyada barış ve güvenliğin gelişmesinde olumlu rol oynamaktadır'' dedi.

Kırk Sekizinci Bölüm: 11.03.2005 tarihli bir haberde, ABD Başkanı George Bush, Amerikan firmaları ve vatandaşlarının İran'la petrol anlaşmaları yapmalarını yasaklayan yaptırımların süresini uzattı. Beyaz Saray tarafından yayımlanan kararnameye göre Bush, 'uluslararası terörizmi desteklemek, Batı Asya barış sürecini baltalama çabaları ve kitle imha silahları edinmekle suçladığı İran'a yaptırımları 'Tahran'ın olağandışı tehdit teşkil ettiği' gerekçesiyle bir yıl daha uzattı. Bush, 'İran'ın politikalarının ABD'nin çıkarlarına ters düştüğünü, ulusal güvenlik, dış politika ve ekonomilerine tehdit teşkil ettiğini' belirtti.

Kırk Dokuzuncu Bölüm: 11.03.2005 tarihli bir haberde, İran Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi (UYGK) Genel Sekreteri Hüccetülislam Hasan Ruhani, İran'ın nükleer sorununu diplomasi yoluyla çözmek istediklerini söyledi. Ruhani, nükleer teknolojinin tartışılamaz uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin askıya alınmasının da kısa süreli olduğunu, İran halkının nükleer teknolojiye sahip olmayı ve bu soruna görüşmeler yoluyla çözüm bulunmasını istediğini kaydetti. Ruhani; İran'ın uranyum zenginleştirme çalışmalarına başlaması halinde savaş çıkacağını sanmadığını, diplomatik olmayan yollardan çözülmeye çalışılması halinde sorunlarla karşılaşacaklarını söyledi. Ruhani, İran'ın Avrupalılarla yürüttüğü görüşmelerin şimdiye kadar başarılı seyrettiğini ifade etti. Amerikan yönetiminin İran'ın nükleer dosyasını BM Güvenlik Konseyi'ne götürmek için çaba harcadığını kaydeden Ruhani, ancak Amerikalıların İran'ın nükleer enerji programı konusunda tehditler ve yaptırımlarla arzuladıkları sonuca ulaşamayacaklarını belirtti.

Ellinci Bölüm: 12.03.2005 tarihli bir haberde, Çin'in, savunma harcamalarını artırması ve Tayvan'a yönelik tehditlerini artırması, ABD ile ilişkilerini gerdi. Çin, Tayvan’daki ayrılıkçı güçler için hazırladığı yasa tasarısında, "öncelikli hedefimiz Tavyan'ı barışcı yollarla içimizde tutabilmek. Başaramazsak askeri güç kullanabiliriz" diyor. Tayvan’ın ayrılık kararı vermesi durumunda Pekin yönetimi askeri müdahalede bulunabilecek. Bunu da yasal bir zemine oturtarak ilan ediyor. Son gelişmelerden rahatsız olan ABD ise, Çin'den tasarıyı yeniden düzenlemesini istiyor. Ancak Pekin'in yumuşamaya niyeti yok. ABD Dışişleri Bakanı Condolleza Rice'ın önümüzdeki günlerde Çin'e yapacağı ziyaretin çetin müzakerelere sahne olması bekleniyor. Tayvan sorunu 1949'da Çin'de komunist rejime geçilmesiyle başladı.

Mao önderliğindeki komünist partisi iktidara gelince, yönetimde olan Milliyetçi Çin hükümeti, Çin'in kontrolündeki Tayvan'a çekildi. Tayvan bağımsızlığını ilan etti ama o tarihten bugüne kendisini sadece 25 ülke tanıyor. Birleşmiş Milletler'de de temsil edilmiyor. Çin, Tayvan'ı kendisine bağlı bir eyalet olarak görüyor, ancak Tayvan yönetimi bu durumu kabul etmiyor. Pekin yönetimi ise 1949'dan beri Tayvan'ı kaybetme korkusuyla yaşıyor. Çünkü ABD ile Tayvan yakın ilişki içinde bulunuyor. Aralarında "savunma şemsiyesi" anlaşması var. ABD, Tayvan'a yapılmış bir saldırıyı kendisine yapılmış kabul ediyor. Çin, bu sebeple ABD ile karşı karşıya kalmamak için Tayvan'a sadece gözdağı verebiliyor. ABD ile işbirliğine giren Tayvan yönetimine karşı, askeri bütçesini artırdığını açıklamakla yetiniyor. Çin'in tereddütleri geçtiğimiz mart ayında yapılan seçimlerden sonra daha da arttı.

Geçtiğimiz yıl Tayvan'ın devlet başkanlığı koltuğuna oturan Çen-Şu-Bian, ilk günlerinde ABD ile 'erken uyarı sistemi' için anlaşma yaptı. Tayvan, 2 milyar dolarlık radar sistemiyle, saldırılardan erken haberdar olacak ve güvenliğini tehdit edecek füzeleri etkisiz hale getirebilecekti. Çin Dışişleri Bakanlığı bu işbirliğinden rahatsız oldu. ABD'yi ‘tek Çin' politikasına saygı göstermeye çağırdı. Tayvan lideri radar anlaşmasıyla da yetinmedi. İlk anlaşmadan sadece üç ay sonra, ABD ile bu kez silah pazarlığına oturdu. Washington yönetimi Tayvan'a 18 milyar dolarlık füze, savaş uçağı ve denizaltı satacağını açıkladı. Bu durumdan rahatsız olan Çin Devlet Başkanı Hu Jintao, ABD Başkanı George Bush'u telefonla bizzat arayarak Tayvan'a silah satışını durdurmasını istedi. Çin ile Tayvan arasındaki tansiyon Çin'in yeni tasarısıyla bugünlerde yeniden yükseldi. Çin, Tayvan'daki ayrılıkçı güçler için çıkardığı tasarı sonrasında, sorumsuz açıklamalar yapmakla suçladığı ABD'yi yasayı desteklemeye çağırdı.

Elli Birinci Bölüm. 12.03.2005 tarihli bir haberde, Amerikan yönetimi, Tahran yönetimine karşı yumuşama işaretleri vermeye başladı. Düne kadar İran'a karşı sert bir tutum içine giren Washington, şimdi de ekonomik teşvikler vermek için harekete geçti. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, atom bombası üretmekten vazgeçmesi halinde İran'ın Dünya Ticaret Örgütü'ne başvurusunu destekleyeceklerini söyledi. Rice, ayrıca İran'daki ticari uçakların yedek parçalarının, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinden Tahran'a satışına izin verilmesinin de ele alınabileceğini belirtti. ABD Başkanı George Bush da, İran’ın nükleer programı konusunda Avrupa ile birlikte çalışmaktan memnunluk duyduğunu açıkladı. Bush, “Özgür bir dünya yaratma yolunda İran’ın atom bombası üretmesine izin verilmeyeceğini, İran rejimine açıkça anlatmak için Avrupalı dostlarımızla birlikte çalışmaktan mutluluk duyuyorum” dedi.

AB'nin üç büyüğü Almanya, Fransa ve İngiltere ile yapılan görüşmelere katılan İran heyetinde görevli ve rejimin nükleer alandaki danışmanı Sirus Naseri, ABD'nin ekonomik teşvik önerisinin ''yorumda bulunulmayacak kadar önemsiz'' olduğunu söyledi. ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan bugün yapılan açıklamayı değerlendiren Naseri, ''önerilen şey çok önemsiz. Açıkçası üzerine bir yorumda bulunulmayacak kadar önemsiz'' dedi. Öte yandan Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez, İran'ın nükleer programa sahip olma hakkının olduğunu söyledi. Venezüella'ya üç günlük ziyarette bulunan İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi ile Miraflores Devlet Başkanlığı Sarayı'nda bir araya gelen Chavez, dünyadaki diğer tüm ülkeler gibi İran'ın da atom enerjisi geliştirme ve bu alanda araştırma yapma hakkı bulunduğunu açıkladı. İran ve Venezüella'nın iki kardeş ülke olduklarını ve sonsuza dek beraber olmaya devam edeceklerini ifade eden Chavez, ''sizin gibi biz de emperyalizmden kurtulma arzusundayız'' dedi.Hatemi de, iki ülkenin de özgür olma kararında olduğunu ifade etti. Chavez'in 1999'da iktidara gelmesinden bu yana, petrol ihraç eden iki ülke arasındaki ilişkilerin çok geliştiği biliniyor. Kasım ayında da İran, Chavez'i ağırlamıştı.

Yetmişinci Bölüm: 06.04.2005 tarihli YENİÇAĞ gazetesinde çıkan “Vatikan, Tayvan ile İlişkileri Kesmeye Hazır” başlıklı bir haberde, Hong Kong Piskoposu Joseph Zen'in, ''Vatikan'ın Tayvan ile diplomatik ilişkileri kesip Çin'le başlamak üzere görüşmeye hazır olduğunu'' söylediği belirtildi. Zen, Vatikan'ın Çin'le diplomatik ilişki kurmaması durumunda, Katoliklerin gerçek anlamda özgürlüğe sahip olamayacağını da sözlerine ekledi. Tayvan ise Vatikan ile diplomatik ilişkilerinin ''tam'' olduğunu bildirdi.

Tayvan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Michel Lu, Vatikan'ın Çin ile diplomatik ilişki kurabilmesi için önce Tayvan ile ilişkiyi kesmesi gerektiğini söyledi. Vatikan'ın Tayvan ile ilişkisinin tam olup olmadığının sorulması üzerine, sözcü, ''Evet, her zaman öyleydi'' dedi. Lu, Zen'in ifadelerine ilişkin yorum yapmayı reddetti. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Li Ciençao, Çin hükümetinin Vatikan ile ilişkilerini ele alırken daima iki temel ilkede ısrar ettiğini, bunların Vatikan'ın Tayvan ile diplomatik ilişkilerini kesmesi ve Çin'in içişlerine karışmaması olduğunu söylemişti. Sözcü, Çin'in bu iki ilke temelinde Vatikan ile ilişkilerini iyileştirmeye hazır olduğunu kaydetmişti. Çin ve Vatikan arasında diplomatik ilişki bulunmuyor. Vatikan Tayvan''ı tanıyor.

Yetmiş Birinci Bölüm: 06.04.2005 tarihli bir haberde, Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Robert Zoellick, Avrupa Birliği'ni Çin'e silah ambargosunu kaldırmaması yolunda uyardı. Zoellick, bu durumda, Amerikan Kongresi'nin muhtemelen karşı bir karar alacağını söyledi. Zoellick, ambargonun kalkmasının, Kongre'nin bazı Transatlantik savunma projelerini iptal etme şansını artıracağını belirtti. Çin'e silah ambargosu, 1989'da Pekin'deki Tiananmen Meydanı'nda demokrasi yanlısı gösteri düzenleyen bazı Çinlilerin katledilmeleri üzerine konulmuştu.

Yetmiş İkinci Bölüm: 08.04.2005 tarihli bir haberde, Çin Halk Cumhuriyeti, gelecek 15 yılda 40 nükleer santral inşa etmeyi planlıyor. Yetkililer, böylece ekonomik büyüme nedeniyle ülkenin birçok bölgesinde elektrik sıkıntılarını önlemeyi hedefliyorlar. Yetkililer, nükleer santrallerin, Çin'in,ekonominin büyüdüğü kıyı şeridinde ana enerji kaynağı olacağını belirttiler. Çin'in, halen sahip olduğu enerji kaynaklarının üçte ikisinin kömüre dayalı olması nedeniyle ülkede ciddi boyutta bir hava kirliliği sorunu yaşanıyor. Bulgaristan, Tuna nehri kıyısındaki Belene'de yeni bir nükleer santral inşa etmeyi kararlaştırdı. Bu ülkenin ikinci nükleer santrali olacak.Bulgaristan Enerji Bakanı Miroslav Sevlieski,kurulması planlanan nükleer santralin bin megavat gücünde iki reaktörü olacağını bildirdi. Bulgaristan hükümeti, söz konusu projeyi 2.5 milyar avroluk bir maliyetle hayata geçirmeyi planlıyor.

Yetmiş Üçüncü Bölüm: 08.04.2005 tarihli bir haberde, İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, ABD'yi isteklerini zorla kabul ettirmek için şiddete ve askeri güce başvurmakla suçladı. 'ABD liderleri, istekleri için şiddete ve askeri güce başvuruyor. Terörizme neden olması açısından tehlikeli olan bir prensibe inanıyorlar; Karşı taraf saldırmadan saldırmak. Bu prensip, askeri müdahale için kullandıkları bahane. Irak'a saldırmalarının bahanesi olarak öne sürdükleri kitle imha silahları bulunamadı. ABD ile çatışmaya girmek istemiyoruz; ancak politik, askeri, ekonomik alanda hazırlıklar yapıyoruz. İran, Afganistan ya da Irak değildir. ABD Irak'ta olanlara bakarak, kendisini karmaşık bir durum içine sokarsa, şaşırırım' dedi. Hatemi, Tahran'a karşı Avrupalılar'ın izlediği politikaları ise memnuniyetle karşıladıklarını belirterek, "Avrupalılar'ın bizimle bir diyalog başlatma yönündeki çabalarını takdirle karşıladık. Bu konuda ilerleme yavaş oldu; ancak hayal kırıklığına sebep olacak bir durum yok" ifadelerini kullandı. İsrail'i bütün Ortadoğu için bir tehdit olmakla suçlayan Hatemi, bölgedeki en büyük nükleer silah deposunun İsrail'de olduğunu söyledi.

Yetmiş Dördüncü Bölüm: 14.04.2005 tarihli bir haberde, İsrail Başbakanı Ariel Şaron, ''İran'ın nükleer kapasitesini yok etmek için tek yanlı saldırıda bulunmayız'' dedi. CNN International televizyonunun sorularını cevaplayan Şaron, "Tek yanlı saldırıyı seçenek olarak görmüyorum" diye konuştu. İran'ın nükleer silahlanma isteğiyle ilgili olarak "İsrail'in öncü rol oynamak istemediğini"' belirten Şaron, "Uluslararası koalisyon halinde ilgilenilmeli" ifadesini kullandı. İran'ın nükleer silah yapmak için "yıllara ihtiyacı olduğunu" belirten Şaron, "Ancak nükleer silah yapmaya yönelik teknik sorunları çözmeleri için aylar yeterli olacak. Bu teknik sorunları çözmelerinin ardından da artık geri dönülmez bir nokta geçilmiş olacak" dedi.

Yetmiş Beşinci Bölüm: 19.04.2005 tarihli bir haberde, Kuzey Koreli üst düzey bir diplomat, Yongbyon'daki nükleer reaktörün kapatıldığını açıkladı. Kuzey Kore'nin Birleşmiş Milletler büyükelçi yardımcısı Han Songriol, bu reaktördeki kullanılmış yakıt çubuklarının yeniden işlenerek nükleer silah yapımında kullanmayı planladıklarını belirtti. Songriol, muhtemel bir Amerikan saldırısına karşı caydırıcılıklarını artırmak için bu yönde davrandıklarını açıkladı. "Topun şimdi Amerika Birleşik Devletleri'nin sahasında olduğunu" vurgulayan Songriol, nükleer silahların ortadan kaldırılması için öncelikle Washington yönetiminin, Kuzey Kore'ye düşmanca yaklaşımına son vermesi gerektiğini söyledi. Pyongyang yönetimi Şubat ayında yaptığı açıklamada nükleer silah geliştirdiğini ve nükleer silah programını sona erdirmeye yönelik çok taraflı görüşmelere katılmayacağını açıklamıştı. Bu görüşmelere, ABD ve Kuzey Kore dışında Çin, Güney Kore, Rusya ve Japonya katılıyor. Taraflar son olarak Ağustos'ta bir araya gelmiş ancak görüşmelerden sonuç çıkmamıştı.

Yetmiş Altıncı Bölüm: 20.04.2005 tarihli bir haberde, Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref, nükleer tesislerde yabancıların denetim yapmasına izin vermeyeceklerini söyledi. Müşerref, ziyaret için bulunduğu Filipinler'in başkenti Manila'da düzenlediği basın toplantısında, nükleer tesislerin denetiminin Pakistanlılar açısından çok hassas bir konu olduğunu belirterek, ''Halkımız yabancıların gelip soru sorması karşısında çok hassastır'' dedi. ''Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın sormak istedikleri varsa, istediği bütün bilgileri veririz'' diyen Devlet Başkanı Müşerref, ''Ama tesislerimizi denetlemelerine, yetkilileri sorguya çekmelerine izin veremeyiz'' ifadesini kullandı. Müşerref, Hindistan ile barış sürecini ilerletmek için tartışmalı Keşmir eyaletindeki ayrılıkçıların saldırılarını durdurma sözü de verdi. Pakistan'ın, ayrılıkçıların, Keşmir'deki ateşkes hattından Hindistan'la karşılıklı yapılan otobüs seferlerine saldırılarını da durduracağını söyleyen Müşerref, taraflardan, barış sürecini ilerletmek için daha çok güven artırıcı önlemler almasını istedi. Müşerref, ülkesinin ayrılıkçılara destek verdiği ve Usame Bin Ladin'in El Kaide terör ağına yardım ettiği yolundaki yanlış kanıları düzeltmek istediğini de kaydetti.

Yetmiş Yedinci Bölüm: 28.04.2005 tarihli bir haberde, İsrail'i ziyaret eden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İran'la ülkesinin nükleer işbirliğinin askeri alanı kapsamadığını söyledi. Bugün ilk olarak İsrail Cumhurbaşkanı Moshe Katsav'la görüşen Putin, gazetecilere, İran'la ülkesi arasındaki nükleer işbirliğinin tamamen askeri alanın dışında olduğunu söyledi. İran'a da, nükleer tesislerini uluslarası denetime açması uyarısında bulunan Putin, Suriye konusunda ise geri adım atmadı ve bu ülkeye satmayı planladıkları kısa menzilli füzelerin İsrail için tehdit oluşturmadığını söyledi. İsrail Cumhurbaşkanı ise, bu konuda, tarafların aynı fikirde olmadıklarını belirtti. Bu konuların Putin'in Şaron'la yapacağı görüşmede de gündeme gelmesi bekleniyor. Şaron'un özellikle, Suriye'ye kısa menzilli füze, Filistinlilere de zırhlı personel taşıyıcı satışları ve İran'la Rusya arasında nükleer alandaki işbirliği konularında Putin'e rahatsızlıklarını ileteceği belirtiliyor. İsrail, Putin'in Mısır ziyareti sırasında gündeme getirdiği uluslararası Ortadoğu Konferansı'nın da zamansız olduğunu düşünüyor.

İsrail tarafına göre, yol haritası olarak bilinen barış planında yeterli ilerleme sağlanmış değil ve İsrail, Filistinlilerin yükümlülüklerini yerine getirmediklerini savunuyor. Gözlemcilere göre, İsrail de, yerleşim merkezleri kurma faaliyetlerini durdurmak konusunda yeterli adımları atmış değil. Putin, resmi temaslarının öncesinde dün akşam Yahudilerin en kutsal mekanlarında Ağlama duvarı ve İsa peygamberin çarmıha gerildiği düşünülen kiliseyi ziyaret etti. Putin'in ziyaretinde Rusya'nın Orta Doğu'daki rolünü geliştirme amacında ısrarlı olduğu, ancak, uluslararası Orta Doğu konferansı toplama önerisinin İsrail tarafından ihtiyatla karşılandığına dikkat çekiliyor. Putin'in, yaklaşık 1 milyon Rusya göçmeni Yahudi'nin yaşadığı İsrail'i ziyareti, geçmişin iki amansız düşman ülkesi için önemli bir gelişme olarak görülüyor.

Ancak, ziyaret sırasında ciddi görüş ayrılıklarının ortaya çıkmasının beklendiği aktarılıyor. Kendisinin de nükleer bir güç olduğu düşünülen İsrail'in, Moskova yönetiminin İran'ın nükleer programına verdiği destekten rahatsız olduğuna işaret ediliyor. İsrail'in rahatsız olduğu bir konu da, Rusya'nın Suriye'ye satmayı kabul ettiği Strelets hava savunma füzeleri. İsrail, bu füzelerin militan grupların eline geçmesinden endişe ettiğini savunuyor. Putin cuma günü de, Batı Şeria'da Filistin lideri Mahmud Abbas'la bir araya gelecek. Ramallah'taki görüşme öncesinde Putin, geçen yıl ölen Filistin lideri Yaser Arafat'ın mezarını ziyaret edecek. Filistin'in Moskova'daki temsilcisi, Putin'in Abbas'a 50 adet zırhlı personel taşıyıcısı satma önerisinde bulunmasının beklendiğini söylüyor. İsrail bu satışa da karşı.

Yetmiş Sekizinci Bölüm: 28.04.2005 tarihli TÜRKİYE gazetesinde çıkan “Annan,Hindistan'dan nükleer denemeleri yasaklayan anlaşmayı imzalamasını istedi” başlıklı bir haberde, BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Hindistan'dan, nükleer denemeleri yasaklayan anlaşmaya imza koymasını istedi. Annan, ziyarette bulunduğu başkent Yeni Delhi'de yaptığı açıklamada, Hindistan'ın nükleer denemeleri yasaklayan anlaşmaya imza atarak, örnek olmasını umduğunu söyledi. Nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasını imzalamayan Hindistan, 1998'de 5 nükleer deneme yaptı ve ''dünyanın açıklanan 5 büyük gücünün atom bombasına sahip olmasını meşru kıldığı'' gerekçesiyle ayrılıkçı bulduğunu açıkladığı nükleer denemeleri yasaklayan anlaşmayı da reddetti.

Yetmiş Dokuzuncu Bölüm: 29.04.2005 tarihli bir haberde, İran eski Devlet Başkanı Ekber Haşimi Rafsancani, Avrupa ile yapılacak nükleer görüşmeleri öncesi yaptığı açıklamada, Tahran'ın, her ne pahasına olursa olsun, uranyumun zenginleştirilmesi dahil atom enerjisi programına devam edeceğini söyledi. Rafsancani, 'İran, nükleer teknolojinin bütün branşlarına sahip olmak istiyor buna, zenginleştirme de dahil. Bedeli ne olursa olsun, İran bunu yapacak' dedi. İran ulusunun, haklarını korumak için kendisini kuvvetli gördüğünü söyleyen Rafsancani, 'İran, Avrupalılar'ın yaptığı uranyum zenginleştirmeyi askıya alma baskısına izin vermeyecek' dedi. Rafsancani şöyle devam etti; 'Avrupalılar'a şunu söylemek istiyorum; ABD'nin baskısıyla bir sonuç almaya çalışmak iyi neticeler vermez. Sabırlı olacağız. Ta ki sizi nükleer silahlar yapmaya çalışmadığımıza inandırıncaya kadar, bu uzun ve faydasız görüşmeler devam edecek. Avrupalılar ve Amerikalılar, size söylüyorum; güçlü bir Müslüman ülke ile karşı karşıyasınız. Amaçlarınızı gerçekleştirmek için kabadayılık yapacağınıza, görüşmeniz dahi iyi olur'

Sekseninci Bölüm: 03.05.2005 tarihli bir haberde, İran, askıya almış olduğu bazı nükleer faaliyetlere yeniden başlayacağını bildirdi. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hamid Rıza Asefi, 'Bazı faaliyetlere tekrar başlayacağız bu çok açık' dedi, ancak uranyum zenginleştirme faaliyetinin askıda kalmaya devam edeceğini, AB ile müzakerelerin de süreceğini belirtti. Sözcü, hangi faaliyetlere yeniden başlayacaklarının bir hafta sonra belli olacağını söyledi. İran'ın meşru haklarından vazgeçmeyeceğini bildiren sözcü, sivil nükleer teknolojiye sahip olma kararından dönmeyeceklerini kaydetti.

Seksen Birinci Bölüm: 03.05.2005 tarihli bir haberde, Kuzey Kore Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, ABD'nin Kuzey Kore'yi 'terörü destekleyen ülkeler arasında saydığını' hatırlatarak, 'Bizim terör geçmişimiz yok' dedi 'Devlet terörizminin babası George Bush'tan başkası değil' diyen sözcü, 'Bush yönetiminin de aslında Kuzey Kore'nin terörist geçmişi olmadığını kabul ettiğini, ama onu suçladığını' belirterek, 'Bu da ABD'nin Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'ni devirmek isterken ne denli ümitsiz bir çaba içinde olduğunu gösteriyor' diye konuştu. Sözcü, ABD'nin gittikçe daha alenileşen çabalarının, 'Kore'nin seçtiği yoldaki kararını ancak daha da pekiştireceğini' söyledi.

Seksen İkinci Bölüm: 04.05.2005 tarihli bir haberde, İngiltere Başbakanı Tony Blair, İran'a saldırı planları bulunmadığını tekrarladı. İngiltere'de perşembe günü yapılacak genel seçimlerde, üçüncü dönem iktidar için mücadele edecek olan ve Irak savaşı konusundaki eleştirileri bertaraf etmekte zorlanan Blair, televizyondan yaptığı açıklamada, "İran, Irak değil. İran'ın nükleer tesislerini ya da başka bir yerini bombalama amacımız yok" dedi. Tony Blair, İran konusunda Fransa, Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri ile ortak hareket ettiklerini söyledi.

Seksen Üçüncü Bölüm: 07.05.2005 tarihli bir haberde, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed El Baradei, dünya liderlerinden, Kuzey Kore'ye nükleer silah denemesi yapmaması için baskı yapmasını istedi. Baradei, "Kuzey Kore'nin nükleer denemelerinin, Asya'da ve dünyanın geri kalanında korkunç siyasi yansımaları olur. Büyük radyoaktif sızıntıya yol açabilir'' dedi. Baradei, tüm liderlerin, bu ülkeyi böyle bir denemeden vazgeçirmeye çalışmasını umduğunu kaydetti. Medyada yer alan iddialara göre, Kuzey Kore, yeni bir nükleer deneme tesisi kurma aşamasında.

Seksen Dördüncü Bölüm: 07.05.2005 tarihli bir haberde, Rusya lideri Vladimir Putin, ''ABD'nin örnek bir demokrasiye sahip olmadığını ve Rusya'yı eleştirmeden önce kendi kapısının önünü süpürmesi gerektiğini'' söyledi. Putin, Amerikan CBS televizyon kanalında pazar günü yayınlanacak açıklamasında, Amerikan başkanlık seçimi sistemine değinerek, ''Seçimlerinizle sorunlarınız var'' dedi. ''Bush'un, yüksek mahkemenin verdiği tartışmalı bir karar sayesinde 2000'de zafer kazandığını'' hatırlatan Putin, ''4 yıl önce bir mahkeme sizin başkanlık seçiminize karar verdi. Ancak biz sizin demokratik sisteminize burnumuzu sokmayacağız, çünkü bu Amerikan halkını ilgilendiriyor. Demokrasi başka yerlere ihraç edilemez'' diye konuştu.

Seksen Beşinci Bölüm: 09.05.2005 tarihli bir haberde, İran 37 ton ham uranyumu, uranyum zenginleştirmede kullanılan gaza çevirdiğini açıkladı. İran Atom Enerjisi Kurumu Başkan Yardımcısı Muhammed Saidi, bu işlemi uranyum zenginleştirme çalışmalarını askıya almadan önce geçen yıl yaptıklarını söyledi. Saidi, 'İsfahan'daki uranyum zenginleştirme tesislerinde, 'yellowcake' (uranyum oksit) diye bilinen 37 ton katı uranyumun tamamını, tesislerdeki çalışmaları durdurmadan önce UF-4 gazına dönüştürdük' dedi. UF-4, uranyum zenginleştirmede kullanılan, uranyumun işlenmiş bir biçimi. Düşük düzeylerde zenginleştirilmiş uranyumdan, nükleer reaktörlerde elektrik üretiminde yararlanılırken, daha fazla zenginleştirilmiş uranyum nükleer bomba yapımında kullanılıyor.

Seksen Altıncı Bölüm: 12.05.2005 tarihli bir haberde, İran, kasım ayında Avrupa Birliği'nin isteği üzerine durdurduğu uranyum dönüştürme faaliyetinin önemli bir bölümüne yeniden başlamaya karar verdiğini açıkladı. İran Devlet Başkan Yardımcısı ve Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Gulamrıza Agazade, aldıkları karar doğrultusunda, askıdaki nükleer faaliyetlerinin bir bölümüne yeniden başlayacaklarını belirtti. 'Bu, olasılıkla İsfahan tesislerindeki uranyum dönüştürme işleminin önemli bir kısmı olacak' diyen Agazade, nükleer faaliyete yeniden başlama tarihinin kısa süre sonra açıklanacağını kaydetti. Sivil nükleer santraller için yakıt üretmek amacıyla zenginleştirilen uranyum, atom bombası yapımında da kullanılabilir. İran, Avrupa Birliği ile yapılan görüşmeler sonrası, uranyum zenginleştirme programını askıya aldığını açıklamıştı. İran'ın bu çalışmalara yeniden başlaması halinde, AB'nin ve ABD'nin konuyu BM Güvenlik Konseyi gündemine getirmesi olasılığı bulunuyor.

Seksen Yedinci Bölüm: 19.05.2005 tarihli bir haberde, İran’ın nükleer enerji konusundaki üst düzey yetkilisi Hüseyin Musaviyan, “İran’ın bazı nükleer faaliyetlerine yeniden başlama kararının, Avrupalıların tehditlerine rağmen geri döndürülemez olduğunu” belirtti. Musaviyan, yaptığı açıklamada, İsfahan tesislerindeki uranyum dönüştürme faaliyetlerine yeniden başlama kararından dönmeyeceklerini vurguladı. Yetkili, İran ile AB’nin 3 büyük ülkesi Almanya, İngiltere ve Fransa arasında Salı günü Brüksel´de yapılması planlanan “henüz kesin olmadığını” belirterek, “Toplantının olabilmesi için uzmanların her şeyden önce her iki taraf için de kabul edilebilir olan bir anlaşmanın ilkeleri üzerinde uzlaşmaya varmaları gerekir” dedi. İran, Kasım ayında AB’nin isteği üzerine durdurduğu uranyum dönüştürme faaliyetinin önemli bölümüne yeniden başlamaya karar verdiğini açıklamış, İngiltere, Almanya ve Fransa da İran’ın nükleer faaliyetlerine yeniden başlaması durumunda görüşmeleri sona erdirerek konuyu BM Güvenlik Konseyi´ne götüreceklerini belirtmişti.

Seksen Sekizinci Bölüm: 31.05.2005 tarihli bir haberde, İran 29.05.2005 pazar günü 2 bin kilometreyi aşan menzile sahip, katı yakıtla çalışan bir füze denedi. İran basını Savunma Bakanı Tuğamiral Ali Şamhani’nin ’’Şahab-3 füzesinin menziline eşdeğer, katı yakıt kullanan füzenin denemesi yüzde 100 başarıyla yapıldı’’ dediğini yazdı. Şamhani füze hakkında ayrıntılı bilgi vermedi. Katı yakıt kullanımı, füzenin kolayca yer değiştirmesine imkan veriyor. İran geçtiğimiz yıl da , benzer özelliklere sahip olan Şahab-3 füzesinin geliştirilmiş bir modelini denemişti. Söz konusu füze, bir Kuzey Kore füzesinden türetilmişti.

Seksen Dokuzuncu Bölüm: 01.06.2005 tarihli çıkan bir haberde, Rusya ve Çin, Orta Asya’da istikrarın bozulmasını engellemek için birlikte çalışmak istediklerini bildirdii. Rusya’nın Vladivostok kentinde Çin Dışişleri Bakanı Li Caoşing ile bir araya gelen Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Şanghay İşbirliği Örgütü’nü (ŞİÖ) daha etkili kılmak için daha fazla çaba sarf etmenin gerekliliği konusunda aynı fikirde olduklarını söyledi. Lavrov, bu sayede ŞİÖ’nün Orta Asya’da istikrarsızlığın engellenebilmesi için kullanılabileceğini belirtti. Li ile Lavrov’un görüşmesinde, Orta Asya’da güvenlik ile iki ülke arasındaki ekonomik ve siyasi işbirliğinin ele alındığı kaydedildi.

Doksanıncı Bölüm: 08.06.2005 tarihli çıkan bir haberde, Kuzey Kore, bir yıl aradan sonra nükleer silah programının sona erdirilmesi konusundaki görüşmelere geri dönüyor. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sean McCormack, ABD’li diplomatlarla New York’ta bir araya gelen Kuzey Koreli yetkililerin, altılı görüşmelere döneceklerini bildirdiklerini söyledi. Sözcü, Kuzey Kore’nin, görüşmelere ne zaman döneceği konusunda kesin tarih vermediğini belirtti. Beyaz Saray Sözcüsü Scott McClellan, Kuzey Koreli ve ABD’li yetkililerin, Kuzey Kore’nin nükleer programıyla ilgili görüşmelerin yeniden başlaması konusunu değerlendirmek üzere New York’ta bir araya geldiği toplantıda, bu ülkenin görüşmelere döneceği sinyalinin verilmediğini kaydetmişti. Çin’in BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Wang Guangya ise, Küzey Kore’nin nükleer silah programıyla ilgili altılı görüşmelerin birkaç hafta içinde Pekin’de başlayabileceğini açıkladı.

Büyükelçi Wang, basına yaptığı açıklamada, nükleer alandaki gerginliğin çözümünde en iyi yöntemin müzakereler olduğunu hatırlattı ve sürecin ilerleyeceği umudunda olduğunu söyledi. Kuzey Kore’nin nükleer silah programına ilişkin altılı görüşmelere Kuzey ve Güney Kore’nin yanı sıra, ABD, Çin, Japonya ve Rusya katılıyor. Bu konuya ilişkin aynı tarihli ikinci bir haberde, Kuzey Kore, nükleer silah programıyla ilgili altılı görüşmelerin başlayabileceği açıklamasını yalanladı. Kuzey Kore resmi haber ajansı KCNA’nın bildirdiğine göre, Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili, ’’ABD adım atmadan, nükleer silah programıyla ilgili görüşmelerin başlamayacağını’’ belirtti. Yetkili, altılı görüşmelerin başlamasının, uygun şartlar ve ortamın oluşturulması yönündeki çağrılarına ABD’nin vereceği cevaba bağlı olduğunu söyledi. Çin’in BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Wang Guangya, Kuzey Kore’nin nükleer silah programıyla ilgili altılı görüşmelerin birkaç hafta içinde Pekin’de başlayabileceğini açıklamıştı. Kuzey Kore’nin nükleer silah programına ilişkin altılı görüşmelere Kuzey ve Güney Kore’nin yanı sıra ABD, Çin, Japonya ve Rusya katılıyor.

Doksan Birinci Bölüm:

08.06.2005 tarihli çıkan bir haberde, Rusya Savunma Bakanı Sergey İvanov, ’’Gürcistan sınırına yakın Dağıstan ve Karaçay-Çerkez bölgelerine iki yeni üs kuracaklarını’’ söyledi. İvanov, Rusya’da yayımlanan ’’Profil’’ dergisine yaptığı açıklamada, Gürcistan’da halen Batum ve Ahalkalaki’de olmak üzere iki üsleri bulunduğunu hatırlatarak, Tiflis ile yapılan uzlaşma sonucunda önce 2007 yılına kadar bu ülkenin Ermenistan sınırına yakın Ahalkalaki’deki üssün boşaltılacağını, daha sonra Batum’daki üssün boşaltılma sürecinin tamamlanacağını kaydetti. Rusya’nın Gürcistan ile sınırına yakın bölgelerde 3,5 yıl içinde iki üs kuracaklarını söyleyen İvanov, birinin Azerbaycan ve Gürcistan sınırına yakın Dağıstan’ın Botlih bölgesinde, diğerinin de yine Karaçay-Çerkez bölgesinde bulunacağını ifade etti.Bu üslerin konum ve yapılanma itibarıyla farklı olacağını ifade eden İvanov, üslerdeki askeri personelin sınır muhafaza ekipleriyle birlikte çalışacağını söyledi.

Doksan İkinci Bölüm:

09.06.2005 tarihli çıkan bir haberde, Kuzey Kore Dışişleri Bakanı Yardımcısı Kim Gye Gwan, ülkesinin nükleer bomba üretmeyi sürdürdüğünü açıkladı. Kuzey Kore’nin nükleer silahsızlanma görüşmelerine katılan üst düzey yetkilisi Kim, Kuzey Kore’de Amerikan ABC televizyonuna verdiği demeçte, füzelerine nükleer savaş başlığı yerleştirme gücüne sahip olduklarını söyleyerek, kaç nükleer silaha sahip oldukları konusunda bilgi vermedi. ’’ABD saldırısına karşı kendimizi savunmak için yeteri kadar nükleer bombaya sahip olduğumuzu söylemeliyim. Özel olarak kaç nükleer bombaya sahip olduğumuza gelince, bu bir sır’’ diyen Kim, ’Kuzey Kore nükleer bomba üretimi çalışmalarını sürdürüyor mu?’ sorusuna ’evet’ cevabını verdi. Ülkesinin nükleer programının ABD’ye saldırma amacı gütmediğini söyleyen ve uzun menzilli füzelerinin ABD’ye ulaşıp ulaşmayacağı konusunda fikir beyan etmekten kaçınan Kim, füzelerine nükleer savaş başlığı yerleştirme yeteneği bulunduğunu, bu konuda Kuzey Koreli bilim adamlarının dünyadaki diğer bilim adamlarıyla karşılaştırılabilir bilgiye sahip olduğunu söyledi.

Doksan Üçüncü Bölüm:

09.06.2005 tarihli çıkan bir haberde, BM, Pakistanlı bilim adamı Abdül Kadir Kaan’ın başı çektiği en büyük nükleer kaçakçılık çetesi soruşturması sırasında, ortadan kaybolduğu belirlenen nükleer planların satılmasından endişe ediyor.Nükleer bir bombanın nasıl imal edildiğini ve bunun için ne tür araç ve gereçler gerektiğini ayrıntılı bir şekilde gösteren elektronik planlar ortadan kayboldu. BM müfettişleri planların uluslararası kara borsada satışa çıkmasından korkuyor. Yüzlerce sayfadan oluşan planlar uranyumu zenginleştirmek için nasıl santrifüj yapıldığını gösteriyor. Müfettişler, nükleer savaş başlığı yapılmasını mümkün kılan planların bir yerlerde saklanıp bir yandan da pazarlanmasına başlandığından şüphe diyor. BM’nin nükleer otoritesi olan, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı müfettişleri Pakistanlı bilim adamı Abdül Kadir Kaan’ın başı çektiği en büyük nükleer kaçakçılık çetesi soruşturması sırasında, planların ortadan kaybolduğunu farketti. İki yıl önce Abdül Kadir Kaan’ın Libya ve İran’a hassas nükleer teknoloji sattığı belirlenmişti.

Bir üst düzey yetkili Kaan ve ekibi tarafından hazırlanış olan ve P-1 ve daha gelişmişine de P-2 sistemleri adı verilen uranyum santrifüj sistemlerinin ortadan kaybolduğunu duyurdu.Yetkili, "bunlardan bir kaç takım hazırlandığını biliyoruz. Bu elektronik şemaları kim aldı? Sadece Libya’dan bir tam seti geri almayı başardık. Diğer kopyalar kimin elinde? Bunların imha edildiğine dair elimizde hiçbir kanıt yok. Başka bir müşteri olması olasılığı var. Ama bunun kim olduğunu, bu planların nerede olduğunu bilmiyoruz" dedi. Kaan şebekesini soruşturan batı istihbaratına yakın bir diplomat ise "bu, insanları geceleri uyutmayan bir gelişme. Çok hassas bir konu. Nükleer silah yapım kılavuzlarının ortalıkta dolaşıyor olması çok rahatsız edici bir durum" dedi. Planlarda uranyum santrifüjü parçalarının nasıl imal edilebileceği, ne tür maddeler gerektiği ve makinelerin nasıl monte edileceği ve daha sonra nasıl test edilebileceği ayrıntılı bir şekilde gösteriliyor.

Birleşmiş Milletler şimdi İran ve Libya’nın dışında bu planları başka kimin almış olabileceği sorusuna yanıt arıyor. Bir diplomat Kaan’ın şebekesinin merkezinin Orta Doğu olduğunu ve Kaan’ın İslami bombanın babası olarak bilindiğini hatırlatarak, eğer bu planlar hala piyasada ise başta gelen müşterilerin Suriye ve Mısır olabileceğini söyledi.

Doksan Dördüncü Bölüm: 15.06.2005 tarihli çıkan bir haberde, Amerika Birleşik Devletleri Kongresi, bazı üyelerin verdiği teklif doğrultusunda, Kongre, İran’a petrol ambargosu uygulanması konusunda harekete geçti. Ambargo fikrini onaylayan üyeler bunun, İran’ın nükleer programıyla ilgili sorunlara bir çözüm arayan Avrupa Birliği’ne destek vereceğini savunuyorlar. Ambargo teklifi Demokrat Kongre üyesi Rob Andrews ve Cumhuriyetçi Mark Kirk tarafından hazırlandı. İki Kongre üyesinin planları konusunda Bush yönetimiyle görüştükleri ve planlarına destek aldıkları anlaşılıyor.

İki siyasetçi, petrol üreten bir ülke olmasına rağmen, enerji sektöründeki kötü yönetimin İran’ı petrol ithal eden bir ülke konumuna getirdiğini belirtiyor. Mark Kirk’e göre, petrol ithalinin engellenmesi, İran ekonomisini birkaç hafta içinde çökertebilir ve bu durum İranlılar’ı sokaklara dökebilir.Ambargo uygulaması, Bush yönetimi için, Tahran üzerindeki baskıyı askerî güç kullanmadan arttırmanın ilginç bir yöntemi. Bu teklif, kısa vadede uygulanmayabilir ancak İran’la sorunlar devam ederse, önümüzdeki aylarda gündeme gelecek seçeneklerden biri olabilir.

Doksan Beşinci Bölüm: 02.07.2005 tarihli İNTERNETHABER web sitesinde çıkan “Nükleer Korku Dünyayı Sardı” başlıklı bir haberde, ABD, İran'ın açıkladığı gibi nükleer faaliyetlerine yeniden başlaması durumunda, İran ile müzakereleri yürüten 3 AB ülkesiyle danışmalarda bulunacağını bildirirken, Fransa, konunun BM Güvenlik Konseyi'ne götürülebileceğini belirtti. ABD Dışişleri Bakanlığı basın görevlisi Tom Casey, İran'ı, geçen yıl Kasım ayında Paris'te varılan, uranyum işleme ve diğer nükleer yakıt dönüştürme faaliyetlerini tümüyle durdurmayı vadettiği anlaşmayı tümüyle uygulamaya çağırdı. Casey, ''Eğer İran faaliyetleri durdurma kararından vazgeçerse, ilk adım olarak AB üyesi 3 ülke ve diğer ülkelerle görüşeceğiz, bundan sonra da Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Yönetim Kurulu ile görüşeceğiz'' dedi.

ABD'nin uzun süredir, İran'ın Kasım 2004'te İngiltere, Almanya ve Fransa ile imzaladığı anlaşmaya uymazsa, konunun BM Güvenlik Konseyi'ne götürülmesi gerektiği görüşünü taşıdığını belirten Casey, İngiltere'nin, İran'ın uranyum dönüştürme çalışmalarına yeniden başlamasını ''gereksiz ve zarar verici bir adım'' olarak gören açıklamasını desteklediklerini kaydetti. İran yönetimi, kendilerinin İsfahan nükleer tesisindeki çalışmaları ''yeniden başlamış saydığını'' açıklamıştı. AB ise İsfahan tesisinde çalışmaların yeniden başlamasının Paris'te Kasım 2004'de varılan anlaşmayı ihlal edeceğini bildirdi. Almanya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, düzenlediği basın toplantısında, Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fischer'in İran'ın nükleer faaliyetlere yeniden başlamasının ''Tahran'ın yaptığı bir hesaplama hatası'' olduğu uyarısında bulunduğunu söyledi.

Fransa Dışişleri Bakanı Philippe Douste-Blazy ise İran'ın nükleer faaliyetlerine yeniden başlaması durumunda, konuyu BM Güvenlik Konseyi'ne götürmek zorunda kalabileceklerini söyledi. Douste-Blazy, İran'ın kararından vazgeçmemesi halinde, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) yönetim kurulunun özel toplantı yapmasını, hatta BM Güvenlik Konseyi'ne başvurulmasını planladıklarını söyledi. Fransız Bakan, İran'ın kararını açıklamasından sonra TV5 televizyonuna verdiği demeçte, ''Bu ültimatom, tek taraflı bir karar almak için bahaneye benziyor. İran'ın tercihinden vazgeçmemesi durumunda, UAEA yönetim kurulunun özel toplantı yapmasını istemeliyiz. Buna rağmen İran kararından dönmezse, BM Güvenlik Konseyi'ne başvurmak zorunda kalabiliriz'' diye konuştu. AB ve İran yetkililerinin görüşme sürecini sürdürmesi gerektiğini belirten Douste-Blazy, ''En iyisi İranlıların görüşme masasına dönmesi. Bizim için de, onlar için de en iyisi. Aynı zamanda bu, herkes için bir fırsat. İranlıların Avrupalılarla konuşmak için bu fırsatı değerlendirmesi lazım'' diye konuştu.

AB TEKLİFİ SUNACAK MI? Bazı AB diplomatları ve politikacıları, İran'ın son krizi, bir teklif sunacağını bildiren AB üzerinde baskıyı artırmak için çıkardığını öne sürüyor. İngiltere, Almanya ve Fransa hükümetlerinin, İran'ın son açıklamaları üzerine, sunacaklarını açıkladıkları teklifi İran'a sunup sunmama konusunda acil görüşmeler yaptıkları da bildirildi. Avrupa Komisyonu sözcüsü Stefaan de Rynck, AB yönetiminin Paris anlaşmasında verilen sözlerin hayata geçirilmesini beklediğini söyledi. AB'nin İran ile yürütülen ticaret anlaşmasına ilişkin görüşmeleri kesip kesmeyeceği sorulan sözcü, ''Böyle bir anlaşma konusunda ilerleme sağlamak, Paris anlaşmasında sağlanan olumlu ortamın başarıyla sürdürülmemesi durumunda olası değildir'' dedi. Avrupa Birliği yetkilileri, İran'ın ''AB'nin teklifini Temmuz sonunda vermeyi taahhüt ettiği'' iddiasını da, ''böyle bir kesin tarih verilmediğini'' söyleyerek reddediyor.

İRAN'IN HEDEFİ Bir AB yetkilisi, ''İranlılara teklif paketinin hazır olduğunu ve kendilerine Pazar günü sunacağımızı söylediğimiz için, niye böyle davrandıkları açık değil'' dedi. Bazı gözlemciler, İran'ın, yeni Cumhurbaşkanı Muhammed Ahmedinecad'ın göreve başlaması beklenen Cumartesi gününden önce böyle küçük bir kriz yaratarak, Ahmedinejad'ın göreve başlarken yaptığı konuşmada AB ile görüşmelere devam edileceğini açıklayarak bu krizi çözmesi, böylece ''devlet adamı'' gibi görünmesi ve Batı karşıtı imajını yumuşatmasına fırsat yaratmayı amaçlamış olabileceğini ileri sürüyor.

Doksan Altıncı Bölüm: 19.07.2005 tarihli MİLLİYET gazetesinde çıkan “NYT: Türkiye Nükleer Silahları Üretebilen Ülkelerden Biri” başlıklı bir haberde, ABD Yönetiminin nükleer teknoloji konusunda Hindistan ile vardığı anlaşmanın yankıları sürerken New York Times gazetesi, bu anlaşmanın, nükleer silahları üretebilme yeteneği olan, ancak şimdiye kadar bunu yapmayan ülkeleri etkileyebileceği kaygılarını dile getirdi. Gazete, bu yedi ülke arasında Türkiye’yi de saydı. New York Times gazetesi, ABD Başkanı George W. Bush’un Hindistan Başbakanı Manmohan Singh ile nükleer teknoloji konusunda vardığı anlaşmanın olası etkilerini değerlendirdi. Anlaşma sayesinde Hindistan’ın nükleer silahları olan devletler kulübüne daha da yakınlaştıracağını belirten gazete, anlaşmanın ABD Kongresi ve diğer nükleer silahları olan ülkelerce onaylanması halinde Hindistan’a uygulanan sivil nükleer teknoloji satış yasağının kalkacağına dikkat çekti.

Söz konusu anlaşmayı gazete için değerlendiren uzmanlar da anlaşmanın İran, Kuzey Kore ve Pakistan’dan çok, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’na taraf olan ülkeleri etkileyebileceğini belirttiler. NYT, "Nükleer silahları üretebildikleri halde antlaşmanın yükümlülüklerine uymak istediklerini için bunu yapmadıkları bilinen veya sanılan ülkeler arasında Brezilya, Güney Afrika, Türkiye, Suudi Arabistan, Güney Kore, Japonya ve Tayvan bulunuyor" diye yazdı. Gazete, bu ülkelerin Hindistan ile varılan anlaşmayı görünce nükleer silahları elde etme isteğini duyabileceğini öne sürdü. ABD’li nükleer uzmanı Leonard S. Spector da gazeteye yaptığı açıklamada "Hindistan için kapıyı açarsanız diğer ülkelerin kapıdan içeri girmeleri beklenebilir" ifadesini kullandı.

Doksan Yedinci Bölüm: 29.07.2005 tarihli çıkan bir haberde, Beyaz Saray Sözcüsü Scott McClellan, "İran uranyum zenginleştirme ve işleme faaliyetlerini askıya alma taahhüdünde bulunmuştu. Bu taahhüdüne uymasını bekliyoruz" dedi.McClellan, İran verdiği sözleri yerine getirmezse, Avrupalılarla konuyu ele alacaklarını ve BM Güvenlik Konseyi´ne gideceklerini söyledi. Sözcü, İran´ın yeni seçilen cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinecat´ın Amerikan elçiliğine 1979´da saldırı düzenleyen öğrenci hareketinin liderlerinden olduğunu bildiklerini söyledi. McClellan, bununla birlikte Ahmedinecat´ın rehin alma eylemine bizzat katılıp katılmadığını araştırdıklarını belirtti.

Doksan Sekizinci Bölüm: 01.08.2005 tarihli çıkan bir haberde, İngiltere, uranyum zenginleştirmeye yeniden başlayacağını açıklayan İran’a böyle bir adım atmama uyarısında bulundu. Londra, bunun görüşmelere zarar vereceğini belirtti. İran Avrupalılara konuya ilişkin önerilerine bir an önce sunmazlarsa çalışmaların yeniden başlayacağı tehdidinde bulunmuştu. İngiltere Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada ise böyle bir adımın gereksiz ve zararlı olacağı belirtildi. İran’ın açıklaması yeni Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinecad’ın göreve başlamasından birkaç gün önce geldi. Ahmedinecad görevi bırakacak olan reformcu kanattan Muhammed Hatemi’ye göre daha katı bir çizgiden. Bu kesim Batılılara güvenmiyor ve Avrupa Birliği’nin İran’ı nükleer enerjiden yoksun bırakabilmek için görüşmeleri kasıtlı olarak sürüncemede bıraktığını düşünüyor.

Avrupalılar da önerilerini ortaya koymada pek aceleleri yokmuş gibi bir görürüm arzediyor; yeni cumhurbaşkanı ve göreve getireceği kişilerin nasıl bir tutum takınacağını görmek istiyorlar. İran geçmişte de nükleer etkinlikleri yeniden başlatma tehdidinde bulunmuş ancak Avrupa Birliği’nin böyle bir durumda İran’ı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne şikayet edeceği tehdidi üzerine geri adım atmıştı. Birçok gözlemci son tehditlere karşın İran’ın görüşme masasına döneceğini düşünüyor. Bu görüşmeler ülkenin dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in de onayını almış durumda.

Doksan Dokuzuncu Bölüm: 09.08.2005 tarihli çıkan bir haberde, İran’ın İsfahan’daki tartışmalı nükleer santralindeki çalışmaları yeniden başlatmasının ardından Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu bugün Viyana’da olağanüstü toplandı. İran’ın nükleer faaliyetlerine yeniden başlamasının, Tahran’la Avrupa Birliği’ni karşı karşıya getireceği yorumları yapılıyor. İran’ın, böyle bir durumda, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yaptırımlarına maruz kalabileceği belirtiliyor. Fransa Dışişleri Bakanı Dust-blazi, durumu ’önemli bir kriz’ olarak değerlendirdi. Bakan, İran’ın akıllıca davranarak, nükleer faaliyetlerden vazgeçmesi gerektiğini söyledi. Washington’da Tahran yönetimine tepki gösterdi. Dışişleri bakanlığı sözcüsü Adam Ereli, İran’ın kararından vazgeçmesi için Avrupa Birliği’nin girişimlerini destekleyeceklerini açıkladı.İran’ın nükleer programıyla ilgili yeni iddialar da ortaya atıldı. Associated Ppress haber ajansına konuşan İranlı muhalif Ali Rıza Caferzade, "Tahran’ın elinde 4 bin hazır santrfuj var" dedi.Santrfujlar, uranyum zenginleştirmede kullanılıyor. Zenginleştirilmiş uraynum ise nükleer silah yapımında kullanılıyor.

Caferzade 2002’de İran’ın nükleer programını tüm dünyaya açıklayan isimdi. ABD, İran’ı nükleer silah üretmeye çalışmakla suçluyor ve nükleer programını durdurmasını talep ediyor.İran ise, görüşmelerin sürmesinin bir yarar sağlamayacağını düşünüyor. Yetkililer, barışçı nükleer dönüşüm çalışmalarının İran’ın yasal hakkı olduğunu belirtiyor. Eylül 2002: Çalışmalar İran’ın ilk nükleer reaktörü olan Buşehr’de başladı.Aralık 2002: ABD televizyonlarında yayınlanan uydu görüntülerinde, Arak ve Natanz’da da çalışmalar olduğunun görülmesi üzerine Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (UAEA) denetimini kabul etti. Eylül 2003: UAEA, İran’ın çalışmalarının nükleer silah üretmeye yönelik olmadığını ispatlamasını istadi. Kasım 2003: İran çalışmalarını askıya alarak dajha detaylı incelemeye izin verdi. UAEA, İran tesislerinde nükleer silah üretme çabasına rastalanmadığını açıkladı. Haziran 2004: İran, UAEA tarafından denetimlere yardımcı olmamakla suçlandı. Kasım 2004: İran çalışmalarını bir kez daha askıya aldı.

Ağustos 2005: İran AB’nin önerilerini reddederek İsfahan’daki çalışmalara yeniden başladı. İsfahan’daki tesisler, İran’ın en büyük nükleer dönüştürme tesisi olma niteliğini taşıyor. Nükleer yakıt üretme projesinin ilk aşamlarından biri olan nükleer dönüştürme çalışmalarında ham uranyum işlenerek zenginleştiriliyor. Üretilen ’zengin uranyum’ ise nükleer yakıt olarak kullanılıyor. Daha ileri bir zenginleştirme çalışmasıyla da nükleer silahlar üretilebilecek uranyum elde edilebiliyor.

Yüzüncü Bölüm: 10.08.2005 tarihli çıkan bir haberde, Atom Enerjisi Kurumu İran’la ilgili olarak ne adım atılacağını değerlendirirken, Tahran yönetimi, İsfahan nükleer tesislerinde geçen yıl uluslararası denetçiler tarafından mühürlenen tüm bölümleri açarak tam faaliyete geçeceğini duyurdu. İran Nükleer Enerji Kurumu’nun başkanı Gulam Rıza Ağazade, "İsfahan’da şu ana kadar açılmayan mühürler bugün açıldı" diye konuştu. Daha sonra Reuter ajansına mülakat veren İran Nükleer Enerji Kurumu Başkan Yardımcısı Muhammed Saidi ise İsfahan’daki mühürlerin Atom Enerjisi Kurumu’nun izniyle açıldığını söyledi. Saidi "birkaç dakika önce Atom Enerjisi Kurumu’ndan İsfahan tesislerindeki mühürlerin sökülmesine izin veren mektubu aldık" diye konuştu ve iznin, kurum tarafından denetim amaçlı kamera ve teçhizatın tesise yerleştirilmesi işlemlerinin tamamlanması ardından verildiğini söyledi. İran, İsfahan tesislerindeki nükleer faaliyetlerini AB ile başlattığı görüşmelerde bir iyi niyet jesti olması amacıyla 2004 yılında askıya almış, tesisler Atom Enerjisi Kurumu denetçileri tarafından mühürlenmişti.

Fakat, İran geçen pazartesi gününden itibaren faaliyetleri kısmen yeniden başlattığını açıklamıştı. İran’ın Natanz kentindeki diğer nükleer tesisinde halen faaliyete geçilmiş değil. Fakat yetkililer, burada da faaliyetin başlıyabileceğini söylüyorlar. İran AB üçlüsü diye bilinen İngiltere, Almanya ve Fransa ile sürdürdüğü görüşmelerde bir anlaşma umudu görmediğini söyleyerek faaliyetlerini başlatma kararı almış, AB tarafından iletilen son uzlaşma teklifini de reddetmişti. Birleşmiş Milletlerin nükleer enerjiyle ilgili kolu Atom Enerjisi Kurumu şimdi Viyana’daki merkezinde dün başlattığı toplantıyla son gelişmeleri ve atılacak adımları değerlendiriyor. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun 35 üye ülkenin temsilcilerinden oluşan yönetim kurulu gayri resmi temaslarla İran ile ilgili olarak yapılacak açıklamanın tonu üzerinde anlaşma sağlamaya çalışıyor. Bu uzlaşma sağlandığında resmi bir toplantıyla, atılacak adımlar onaylanacak. İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinecad, ülkesinin nükleer programıyla ilgili görüşmeleri yürütmeye ve yeni öneriler getirmeye hazır olduğunu bildirdi. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ise Tahran’ın AB üçlüsü diye adlandırılan İngiltere, Almanya ve Fransa ile iki yıldır sürdürdüğü görüşmelere geri dönmesini istiyor.

ABD ve AB ayrıca ekonomik ve siyasi bazı teşvikler karşılığında, İran’ın nükleer faaliyetlerini de derhal yeniden durdurmasını istiyor. Washington ve Brüksel Tahran’ın sivil amaçlı faaliyetlerin perdesi altında nükleer silah üretmeyi hedeflediğinden bu amaçla silahlarda kullanılabilecek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum elde etme teknolojisine ulaşmaya çalıştığından kuşkulanıyor. İran ise imzalamış olduğu Nükleer Silahların Yaygınlaşmasını Önleme Anlaşması’nın kendisine, barışçıl amaçlarla nükleer faaliyetlerine devam etme hakkı verdiğini, dolayısıyla faaliyetlerinin tamamen meşru olduğunu söylüyor. Kuşkuların ötesinde, Atom Enerjisi Kurumu’nun itirazlarının zeminini ise daha çok İran’ın bu faaliyetlerini bir süre kurumun denetiminden uzak, gizli şekilde yürütmüş olması oluşturuyor. İngiltere’nin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu nezdindeki temsilcisi Peter Jenkins, şu anda İran’ın ikna edilmesinin imkansız gibi göründüğünü söyledi. Jenkins, bu durumda başka seçenekleri değerlendirmek zorunda kalabileceklerini bunlar arasında konunun BM Güvenlik Konseyi’ne havale edilmesinin de bulunduğunu söyledi.

Bu arada, Rusya da İran’a, uranyum dönüştürmeye yönelik çalışmalarını derhal durdurma çağrısı yaptı. İran’a, elektrik üretme amacıyla reaktörler inşa etmesinde yardımcı olan Rusya, Tahran’dan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’yla işbirliğine devam etmesini istiyor. İran’la ilgili diplomatik süreçte geri plana çekilmiş gibi görünen ABD’de de Başkan George Bush bir açıklama yaparak, İran’ın yeni cumhurbaşkanının, görüşmelere oturmaya hazır olduğunu bildirmesini olumlu bir gelişme olarak niteledi. Ancak George Bush, İran’ın nükleer silah geliştirmek istediği konusunda hala derin kuşkuları olduğunu söyledi. İran’ın İsfahan’daki tesisleri, uranyum dönüştürme işleminin yapıldığı bir yer. Dönüştürme, ham uranyumdan zenginleştirilmiş uranyuma kadar uzanan nükleer yakıt döngüsünde ilk aşamalardan biri. Uranyum düşük düzeyde zenginleştirildiğinde nükleer enerji sahasında kullanılabiliyor. İran’ın hali hazırda bu teknolojiye sahip olduğu düşünülüyor. Ama silah yapımında kullanılabilen uranyumun çok daha yüksek düzeyde zenginleştirilmesi gerekli. Amerikan istihbarat örgütlerinin son zamanlarda basına sızan bir değerlendirmesinde İran’ın bu teknoloji ve yeteneğe ulaşmasının 10 yılı bulabileceği belirtilmişti.

Yüz Birinci Bölüm:

22.08.2005 tarihli çıkan bir haberde, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’dan, ülkesinin nükleer programını durdurmasını isteyen Avrupa Birliği ülkelerine eleştiri.... Ahmedinecad, parlamentoda yaptığı konuşmada, Avrupalıların mal satabildikleri için minnettar olmaları gerekirken, İran’ın meşru haklarını tanımadıklarını ileri sürdü. İran’ın ticari ortaklarıyla iyi ilişkilerden yana olduğunu söyleyen Ahmedinecad, ancak ekonomik ilişkilerin siyasi ilişkilerden ayrılamayacağını belirtti. Bu arada İran parlamentosu, cumhurbaşkanının sunduğu 21 kişilik yeni kabineyi tartışıyor. Bazı milletvekilleri, bakan adaylarının radikal isimlerden oluştuğu yönünde eleştiride bulundu. Kabinenin, gelecek hafta sonuna kadar oylanması bekleniyor.

Yüz İkinci Bölüm:

23.08.2005 tarihli çıkan bir haberde, Avrupa ülkelerinin, İran’ı, nükleer silah üretme çabalarının ön adımları olabileceğinden şüphelenilen nükleer programını durdurmaya ikna için ortaya koyacağı önerilerle ilgili olarak Tahran ile 31 Ağustos’ta yapacağı görüşmeleri iptal ettiği bildirildi. Fransa Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jean-Baptiste Mattei, Avrupa’nın İran’a nükleer programını durdurmasıyla ilgili resmi önerisinin bu ay iletildiğini, ancak Tahran’ın nükleer faaliyetlerine yeniden başlaması nedeniyle bu sürecin devam ettirilmeyeceğini kaydetti. İran’ın görüşmeler sürerken nükleer çalışmalarını dondurma sözünü tutmadığını ifade eden Mattei, ’’İran, Paris Anlaşması’nın uygulanmasını askıya almaya karar verdiği için 31 Ağustos’ta görüşme olmayacak’’ dedi.

Yüz Üçüncü Bölüm:

24.08.2005 tarihli çıkan bir haberde, ABD’nin ortaya attığı, İran’ın nükleer silah geliştirdiği iddiaları boşa çıktı. İki yıl önce bulunan ileri derecede zenginleştirilmiş uranyum izlerinin, nereden geldiği anlaşıldı. Washington Post gazetesi ve Associated Press ajansının haberine göre, Batılı diplomatlar, uzmanların cihazlardaki uranyum izlerinin, İran içindeki nükleer çalışmalarla ilgisi olmadığı sonucuna vardıklarını açıkladı. İran, nükleer silah üretiminde kullanabilecek düzeydeki uranyum izlerinin Pakistan’dan aldığı santrifüj parçalarına ait olduğunu savunuyordu. Bush Yönetimi ise uranyum izlerinin, İran’ın gizlice nükleer silah üretme çalışmaları yaptığının kanıtı olduğunu öne sürüyordu. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Amerika’nın ve uluslararası toplumun İran’ın nükleer programıyla ilgili kaygılarının tamamının giderilmediğini bildirdi. Sözcü, Avrupa’nın Tahran’ın nükleer programıyla ilgili sürdürdüğü görüşmelere son verme kararını da destekledi. Uluslararası Atom Enerjisi Dairesi Başkanı Muhammed el Baradey, İran’ın nükleer programıyla ilgili yeni raporunu, 3 Eylül’de açıklayacak.

Yüz Dördüncü Bölüm:

24.08.2005 tarihli çıkan bir haberde, Son bir haftadan bu yana Avrupa´nın ülkelerine karşı tutumunu protesto eden İranlılar, İngiltere´nin Tahran Büyükelçiliği önünde toplanarak, ´Kahrolsun İngiltere´ sloganları attı, büyükelçiliğin kapatılmasını istedi. Gösterilerin amacının, İran´ın barış amaçlı olduğunda ısrar ettiği nükleer programa destek vermek olduğu bildirildi. Isfahan´da ise çevrim tesisleri önünde kadın ve öğrenciler insan zinciri oluşturdu. Benzeri bir gösteri Natanz´daki uranyum zenginleştirme tesisinde de yapıldı.İran´ın yeni Cumhurbaşkanı Ahmedinecad, nükleer programa ilişkin görüşmeleri yürütmek üzere daha katı tutumlu bir kişiyi atadı. İran yönetimi Avrupa Birliği´nin son öneriler paketini kendilerine yönelik bir hakaret olarak yorumluyor. Son günlerde de bir dizi İranlı yetkili, İsfahan´daki çevrim işleminin pazarlığa açık olmadığını savunuyor. Bazıları ise Avrupa´nın yeni öneriler sunmasını istiyor. İran´ın yeni yönetiminin de yeni önerilerin hazırlığını yaptığı söyleniyor. Batılı diplomatlar ise, İran İsfahan´a ilişkin kararını gözden geçirme eğilimi göstermezse, Avrupa Birliği´nin görüşmeleri sürdürmek için bir neden görmediğini belirtiyor.

Yüz Beşinci Bölüm: 14.09.2005 tarihli çıkan bir haberde, ABD Hava Kuvvetleri, bu yıl dördüncü ve son kez olmak üzere, kıtalararası balistik bir füzeyi başarıyla test etti. California´daki Vanderberg Hava Kuvvetleri üssünden açıklama yapan Amerikalı bir yetkili, sahte savaş başlığı taşıyan ´´Minuteman 3´´ füzesinin başarıyla fırlatıldığını söyledi. Pasifik Okyanusu´nda önceden belirlenen bir hedefe yöneltilen füzenin, yaklaşık 30 dakikada 4 bin mili (6400 kilometre) aşkın bir yol kat ettiği belirtildi.

Yüz Altıncı Bölüm: 16.09.2005 tarihli çıkan bir haberde, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, ellerindeki nükleer teknolojiyi diğer İslam ülkeleri ile paylaşmaya hazır olduklarını söyledi.. BM zirvesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinden sonra habercilere bir açıklama yapan Ahmedinecad, ülkesinin nükleer silah imal etme peşinde olmadığını savundu. İran cumhurbaşkanı bununla birlikte, "ihtiyaçlarına göre İslam ülkelerine elimizdeki teknolojiyi vermeye hazırız" dedi. Ahmedinecad, AB ile İran arasındaki nükleer görüşmeleri yürüten Fransa, Almanya ve İngiltere’nin dışişleri bakanları ile görüştü. İran cumhurbaşkanının AB’nin önerilerine yarın BM Genel Kurulu’nda cevap vermesi bekleniyor.

İran, Avrupa’nın sınırlama getirme çabalarına rağmen nükleer enerji üretmek için çalışmalarını sürdürüyor. ABD yönetimi ise Tahran’ı gizlice nükleer silah geliştirmekle suçluyor. Tartışmalar devam ederken Fransa, Almanya ve İngiltere, İran’a nükleer programı ile ilgili daha önce yaptıkları öneriyi dün tekrarladı. Fransa, Almanya ve İngiltere dışişleri bakanları Philippe Douste-Blazy, Joschka Fischer ve Jack Straw, BM zirvesinde İranlı yetkililere, uranyum zenginleştirme çalışmalarının durması karşılığında ekonomik ve diğer konularda yardım ve işbirliği önerilerinin hala masada olduğunu söyledi. BM sözcülük bürosu, tarafların üzerinde karşılıklı anlaşılmış bir çözüm bulunması için diyalogun sürdürülmesi konusunda samimi bir görüşme yaptığını kaydetti.

Yüz Yedinci Bölüm: 18.09.2005 tarihli çıkan bir haberde, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, "ülkesinin, nükleer enerjiye sahip olma hakkından hiçbir zaman vazgeçmeyeceğini" söyledi. New York’taki BM Dünya Zirvesi’ne katılan ve bugün ülkesine dönen Ahmedinecad, İran’ın nükleer enerji programına ilişkin BM Genel Kurulu’nda sunduğu yeni önerinin, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) için "iyi bir perspektif" oluşturduğunu söyledi. "Bu öneriyle artık hiçbir bahaneleri kalmadı" diyen Ahmedinecad, "Yabancı ülkelerin özel ve kamu şirketlerine İran’ın nükleer programına katılma izni vermemiz, sunduğumuz önerinin en önemli kısmıdır. Bu aynı zamanda genel bir katılım ve denetim güvencesidir" dedi.. "Nükleer yakıta sahip olmanın tüm milletlerin özellikle de İran milletinin hakkı olduğunu" söyleyen Ahmedinecad, "İran, uluslararası kurallar ve UAEK denetimi altında nükleer enerjiye sahip olma hakkından hiçbir zaman vazgeçmeyecek. Bu enerjiye sahip olmak için de müzakerelere devam edecek" diye konuştu.

"BM Dünya Zirvesi’nda İran’ın lehine bir hava olduğunu" ileri süren Ahmedinecad, görüştüğü 30’a yakın ülke liderinin İran’ın tutumunu olumlu karşıladığını iddia etti. Ahmedinecad, ayrıca New York ziyareti sırasında BM Genel Sekreteri Annan’la görüştüğünü hatırlatarak, "Annan nükleer enerji programımız konusunda bizim tutumumuzu onayladı, ama bize hakkımızdan vazgeçmemizi tavsiye etti" dedi.

Yüz Sekizinci Bölüm: 19.09.2005 tarihli çıkan bir haberde, ABD’nin ’şer ekseni’ içinde saydığı Kuzey Kore, nükleer programından vazgeçti. Karanın ardından Washington yönetimi, Kuzey Kore ile diplomatik ilişki kurmaya hazırlanıyor. Kuzey Kore bu kararı Çin’in başkenti Pekin’de sürdürülen toplantıda aldı. Toplantıya katılan Güney Kore, ABD, Rusya, Japonya ve Çin, Kuzey Kore’ye nükleer programından vazgeçmesi karşılığında petrol ve enerjinin yanısıra güvenlik garantisi sağlamaya hazır olduklarını söyledi. Washington ve Tokyo yönetimleri de, ’Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’na yeniden taraf olacağını açıklayan Kuzey Kore ile diplomatik ilişki kurmaya karar verdi. Pekin’deki toplantıya katılan müzakereciler, Kuzey Kore’nin kararının iki yıldır sürdürülen görüşmelerde bugüne dek alınan en iyi sonuç olduğunu kaydetti. Kuzey Kore, şubat ayında yaptığı açıklamada ilk kez nükleer silahlara sahip olduğunu duyurmuş ve nükleer silah programlarıyla ilgili yapılan altılı görüşmelerden ABD’nin düşmanca tutumuna karşı savunmaya ihtiyacı olduğu gerekçesiyle süresiz çekildiğini açıklamıştı.

Kuzey Kore’nin bu açıklaması ABD dahil tüm dünyanın tepkisini çekmişti. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, 20 martta yaptığı açıklamada Kuzey Korelilerin arzu ettikleri saygıyı görebilecekleri ve ihtiyaçları olan yardımı alabilecekleri yerin altılı görüşmeler olduğunu ifade ederek, ABD’nin altılı görüşmeler dışında Kuzey Kore ile doğrudan diyalog kurmayacağını belirtmişti. Rice, ABD’nin Kuzey Kore’ye askeri operasyon düzenleme niyeti bulunmadığını da yinelemişti. Kuzey Kore, 21 martta yaptığı açıklamada ise olası bir ABD saldırısını önlemek amacıyla nükleer gücünü arttırdığını duyurmuştu.

Yüz Dokuzuncu Bölüm: 27.09.2005 tarihli AA kaynaklı SABAH gazetesinde çıkan “ABD’den İran’a Uyarı” başlıklı bir haberde, Amerikan yönetimi, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun (UAEK) Yönetim Kurulu'nda oylama sonucu kabul edilen karar tasarısının ardından İran'ın, BM Güvenlik Konseyi'nin olası ekonomik kısıtlamalarından korunmak için tek bir şansı kaldığı uyarısında bulundu. Beyaz Saray sözcüsü Scott McClellan, ''Dünya İran'a, kurallara uyma zamanının geldiğini söyledi ve uyarıda bulundu. İran'ın tavrı kabul edilemez'' dedi. ''İran'ın itaatsizliğine bir cevap verilmesi gerektiğini düşünen ülke sayısının giderek arttığını'' ifade eden McClellan, ''ABD'nin, Tahran yönetiminin hilelerine daha fazla müsamaha göstermeyeceğini'' kaydetti. UAEK'nın Yönetim Kurulu'nda oylama sonucu kabul edilen ''yumuşatılmış karar tasarısı'', İran'ın nükleer dosyasının ''derhal değil'', ancak İran'ın taraf olduğu NPT ve ek protokolü ihlal etmesi halinde BM Güvenlik Konseyi'ne havale edilmesini öngörüyor.

Yüz Onuncu Bölüm: 28.09.2005 tarihli çıkan bir haberde, İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw, İran’a askeri müdahalenin olanaksız olduğunu söyledi. Straw, BBC radyosuna yaptığı açıklamada, tüm Amerikan başkanlarının her zaman her seçeneğin mümkün olduğunu dile getirdiğini, ancak İran konusunda bunun hiç kimsenin gündeminde olmadığını belirterek, ’’Bunun olanaksız olduğunu düşünüyorum’’ dedi. Straw, İran’ın nükleer programıyla ilgili uluslararası sorunun halen diplomatik yollarla çözülebileceğine inandığını kaydetti. İngiltere İşçi Partisi’nin kongresi için ülkenin güneyindeki Brighton’da bulunan Straw, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun İran konusunda kabul ettiği önerinin, yeni diplomatik girişimlere açık kapı bıraktığını da ifade etti.

Yüz On Birinci Bölüm: 28.09.2005 tarihli çıkan bir haberde, Rusya, kıtalararası balistik füze denemesi yaptı. Deniz Kuvvetleri’nden verilen bilgiye göre, katı yakıtlı "Bulava" adlı füze, Beyaz deniz’deki Dimitri Donskoy nükleer deniz altısından fırlatıldı ve Kamçatka yarımadasındaki belirlenen hedefi vurdu. Başarıyla fırlatılan füzenin 8 bin kilometre menzilli olduğu ve bu füzelerin 3 yıllık deneme programının ortasında bulunulduğu belirtildi.

Yüz On İkinci Bölüm: 01.10.2005 tarihli çıkan bir haberde, ABD’yi ziyaret eden bir grup İsrailli milletvekili, Washington yönetiminden ve müttefiklerinden İran’ın nükleer çabalarını gerekirse güç kullanarak durdurmalarını isteyerek, "yoksa en kötü ihtimalde bunu İsrail’in yapacağı" mesajını verdi. Sağ eğilimli Ulusal Birlik Partisi milletvekili Arieh Eldad, The Washington Times gazetesine yaptığı açıklamada, İran’ın, güç kullanımı dışında hiçbir tehditle durdurulamayacağını savundu. İsrail’in İran’a karşı tek yanlı harekete geçmesini "en kötü senaryo" olarak nitelendiren ve bunun İslam dünyasında infiale yol açacağını belirten Eldad, "Yine de yapmamız gerekirse bunu yaparız. Ancak bunu ABD ve uluslararası toplum yaparsa tepkilerin sınırlı kalması şansı var" dedi. İktidardaki Likud Cephesi milletvekili, parlamento savunma ve dışişleri komitesi başkanı Yuval Steinitz de İran’ın 2-3 yılda nükleer silah sahibi olacağını savunarak, "Biz, İran’ın nükleer silahlarını, İsrail’in varlığına, tüm Ortadoğu’ya ve Ortadoğu’daki tüm Batı çıkarlarına karşı bir tehdit olarak görüyoruz" diye konuştu.

Yüz On Üçüncü Bölüm: 06.10.2005 tarihli çıkan bir haberde, İngiltere, İran’ı Iraklı direnişçilere yardım etmekle suçladı. İran ise iddiaları reddetti. İddiaya göre, Iraklı direnişçiler yaz aylarında İngiliz askerlere karşı gerçekleştirdiği birçok saldırıda İran devrim muhafızlarından teknolojik destek aldı. İsminin gizli kalmasını isteyen bir İngiliz yetkili, İran’ın Iraklı direnişçilere yardım ettiğine kanıt olarak saldırılarda kullanılan patlayıcı maddeleri gösterdi. Yetkili, İran’ın atom programını İngiltere’ye kabul ettirmek için böyle bir yol izlediğini öne sürdü. İngiliz yetkili, İranlı üstdüzey bazı Şiilerin, Irak’taki Sünni direnişine destek verdiğini de ileri sürdü. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hamid Reza Assefi ise, İran’ın Iraklı direnişçilere yardım ettiğini gösteren delilleri kamuoyuna açıklamasını talep etti. İran haber ajansı IRNA’ya açıklama yapan Assefi, Irak’ın bu duruma düşmesinden sorumlu olanların başkalarını haksızca suçlamasının doğru olmadığını söyledi.

Yüz On Dördüncü Bölüm: 01.11.2005 tarihli MİLLİYET gazetesinde Utku ÇAKIRÖZER/ANKARA kaynaklı çıkan “İsrail, Ankara’dan ‘Kınama’ Bekliyor” başlıklı bir haberde, İsrail Dışişleri Bakanı Silvan Şalom'un, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e bir mektup göndererek İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın 'İsrail'in haritadan silinmesi'ne ilişkin açıklamalarından duyduğu rahatsızlığı ilettiği öğrenildi. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan tarafından yapılan açıklamalardan tatmin olmadıklarını belirten İsrail yetkilileri, "Ankara, Ahmedinecad'ın sözüne değil, İsrail'le ilişki kuran ülkelere yönelik sözlerine tepki gösterdi. Beklentimiz diğer ülkelerle benzer bir yaklaşımla İsrail'i yok etme yönündeki tehlikeli açıklamaların kınanmasıdır" bilgisini verdiler. Yazılı 'nota' verildi. Şalom'un da Gül'e gönderdiği mektupta, açıklamalardan duydukları kaygıları vurguladığı belirtildi. Mektupta, İran liderinin açıklamalarının ve nükleer programlarını devam ettirme tutumlarının 'çok tehlikeli' olduğunu vurgulayan Şalom'un, Ankara'dan dayanışma beklentisini dile getirdiği kaydedildi.. İsrail'in Ankara Büyükelçisi Pinhas Avivi de hem mektubu iletmek hem de Tahran'a daha sert tepki verilmesi yönündeki beklentilerini iletmek için 28 Ekim'de yazılı bir nota vererek Dışişleri Bakanlığı'na başvurdu.

Yüz On Beşinci Bölüm: 17.11.2005 tarihli çıkan bir haberde, ABD Başkanı George W. Bush ile Güney Kore Cumhurbaşkanı Roh Moo-Hyun, Kuzey Kore’nin nükleer silah programına hoşgörü gösterilmeyeceğini söylediler. Güney Kore’de bulunan Bush ile Roh düzenledikleri ortak basın toplantısında, ayrıca problemin barışçı ve diplomatik yöntemlerle çözülmesi konusunda anlaşmaya vardıklarını açıkladılar. Güney Kore’ye eski devirlerde başkentlik yapmış Gyeongju kentinde düzenlenen basın toplantısının yapıldığı binanın önünde ellerinde, ”Bush defol” şeklinde pankartlar taşıyan 40 kadar göstericinin, Bush’un ziyaretini ve ABD’nin Güney Kore’deki ana üssünü başkent Seul’ün dışındaki bir kente yeniden yerleştirmesini protesto etmek amacıyla gösteri düzenledikleri görüldü.

Yüz On Altıncı Bölüm: 18.11.2005 tarihli MİLLİYET gazetesinde çıkan “İran Casus Uydusuyla İsrail’i Gözetleyecek” başlıklı bir haberde, Tahran yönetimi, İran'ın ilk uydusu Sina 1'in fırlatılmasından 1 ay sonra, Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın da, "İsrail haritadan silinmelidir" açıklamasından da yaklaşık 10 gün sonra, Uzay Programı Başkanı Ahmed Talebzade, ilk İran uydusunun İsrail'i gözetleyebilecek kapasitede olduğunu açıkladı. İran, ilk İran uydusu Sina 1'in, askeri amaçlarla kullanımının mümkün olmadığını, uydunun tamamen bilimsel amaçlara hizmet edeceğini duyurmuştu. "Kosmos 3 M" tipi Rus roketiyle dünya yörüngesine taşınan Rus-İran ortak yapımı Sina 1'ın fırlatılması, İran'ın uzay programının başladığını işaret ediyordu. Tahran, bu gelişmeyi, Sina 1'in İran'daki doğal afetleri gözlemleyeceğini açıklayarak ilan etmişti. İran'ın uzaya erişmesi İsrail'de kaygıyla izlenirken, Tahran 2 ay içinde 2. bir uydunun daha fırlatılacağını açıklamıştı.

Uzay Programı Başkanı olan İletişim Bakan Yardımcısı Ahmed Talebzade'nin, uydunun İsrail'i gözetleyebilecek kapasitede olduğunu açıklaması ise, hem Tahran yönetiminin önceki açıklamalarıyla çelişti hem de dünya gündeminde ses getirdi. Talebzade, Sina 1 hakkında şunları dedi: "Teknik olarak söylersek, evet, İsrail'i izleyebilir. Ancak buna ihtiyacımız yok. İsrail caddelerinin uydu fotoğraflarını pazardan alabilirsiniz". Dünya çevresinde, yerden 1000 km yükseklikte, 1 günde 14 tur yapan Sina 1, yerden kumanda edilen kameralarını her yöne çevirebiliyor. Uydunun, İsrail dahil Ortadoğu'nun büyük bölümünü izleyebilecek teknik özellikleri var. İranlı yetkililer daha önce, Şahab-4 füzesinin yörüngeye uydu taşıyabilecek şekilde modifiye edildiğini açıklamıştı. İran, 2010'a kadar uzaya 4 uydu daha göndermeyi düşünüyor.

Yüz On Yedinci Bölüm: 22.11.2005 tarihli çıkan bir haberde, İngiltere Başbakanı Tony Blair, nükleer silah geliştirdiği takdirde İran’ın dünya istikrarına tehdit oluşturabileceğini söyledi. İngiltere Başbakanı Tony Blair, Avam Kamarası’nın bir komisyonunda yaptığı konuşmada, ”İran’ın, nükleer silah kapasitesini geliştirdiği takdirde dünya istikrarına ve barışına çok ciddi tehdit oluşturabileceğini düşünüyorum” dedi. Tony Blair, insanları İran konusunda endişelendiren üç konu bulunduğunu belirterek, bunların, nükleer silah kapasitesi ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) ile işbirliğini reddetmesi; Ortadoğu’da terörizmi desteklemesi; Irak’a karışması olduğunu söyledi. Askeri müdahalenin söz konusu olmadığını belirten Blair, eninde sonunda İran’ın değişmesinin iyi olacağını ifade etti. Blair hükümeti, yakın zamanda İran Devrim Muhafızları’nı, Iraklı direnişçilere bomba yapımında kullanılan teknolojiyi vermekle suçlamış ve silahlar ile savaşçıların çok kötü korunan sınırdan kaçırıldığını bildirmişti. Başbakan Blair, El Kaide terör örgütünün, Afganistan’daki aşırı uçları yeniden canlandırmaya çalıştığını da bildirdi. Blair, ancak Afganistan’daki demokrasi beklentilerinin iyi olduğunu ifade etti.

Yüz On Sekizinci Bölüm: 23.11.2005 tarihli çıkan bir haberde, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, nükleer programlarıyla ilgili sorunun BM Güvenlik Konseyi´ne taşınması durumunda hükümetin uranyum zenginleştirme programına başlayacağını, BM gözlemcilerinin nükleer tesislere habersiz denetimlerine son verileceğini bildirdi. Ahmedinecad, devlet televizyonuna yaptığı açıklamada, parlamentonun pazar günü bu yönde aldığı kararı dikkate alacaklarını ve kesinlikle uygulayacaklarını söyledi. İran´ın nükleer konulardaki haklarını korumaya hazır olduğunu belirten Ahmedinecad, Tahran´a, uranyum zenginleştirme faaliyetlerini İran yerine Rusya´da yürütülmesi planına değinmeden, "Bağımsızlığımızdan, özgürlüğümüzden ve toprak bütünlüğümüzden geri adım atacak mıyız? Bunu yapacak mıyız?" diye konuştu.

İran Meclisi, nükleer dosyanın BM Güvenlik Konseyi´ne gönderilmesi durumunda, bütün gönüllü girişimleri askıya alması için hükümete yetki veren tasarıyı pazar günü büyük çoğunlukla kabul etmişti. ABD ve Avrupalı müttefikleri, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu´nun (UAEK) perşembe günü yapılacak yönetim kurulu toplantısında, İran´ın nükleer programıyla ilgili olarak BM Güvenlik Konseyi´ne havale edilmesi konusunu gündeme getirmeyeceklerini belirtmişlerdi. Amerikalı ve Avrupalı yetkililer, Tahran´a, uranyum zenginleştirme faaliyetlerini İran yerine Rusya´da yürütmesi planını kabul etmesi için daha çok süre tanınacağını ifade etmişlerdi.

Yüz On Dokuzuncu Bölüm: 25.11.2005 tarihli çıkan bir haberde, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (UAEK) bugün Viyana’da başlayan olağan yönetim kurulu toplantısında, nükleer enerji programına ilişkin ABD ve AB üyesi ülkelerin yoğun suçlamalarına hedef olan İran, "AB ile müzakerelere yeniden başlamaya hazır olduğunu" açıkladı. Toplantıdaki İran heyeti başkanı Muhammed Mehdi Ahonzade, basına yaptığı açıklamada, "İran, AB’nin üç büyükleri Almanya, Fransa ve İngiltere ile bir süre önce kesilen müzakerelere yeniden başlamaya hazır" dedi. Ahonzade, "İran’ın nükleer programına yönelik suçlamaların doğru olmadığını, ülkesinin nükleer enerjiyi barışçı amaçla kullanma hakkını sonuna kadar kullanacağını" belirtti. Ahonzade, AB ile müzakerelere ne zaman başlayacakları konusunda somut bir açıklama yapmadı. UAEK yönetim kurulu toplantısı çerçevesinde basına açıklama yapan ABD heyeti başkanı Büyükelçi Gregory Schulte ise İran’ı, "Uluslararası terörizmin en önde gelen destekleyicisi olmakla" suçladı ve "Hiç kimse bu tehlikeli rejimin en ölümcül silahlara (nükleer silah) sahip olmasını istemiyor" dedi.

Yüz Yirminci Bölüm: 05.12.2005 tarihli MİLLİYET gazetesinde çıkan “Baradai: İran Birkaç Ayda Nükleer Silah Üretebilir” başlıklı bir haberde, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) Başkanı Muhammed El Baradei, İran'ın diğer tesislerde uranyum zenginleştirmeye başlaması durumunda, birkaç ay içinde nükleer silah üretmeye hazır hale gelebileceğini söyledi. El Baradei, The Independent gazetesine verdiği demeçte, UAEK yetkililerinin en az iki yıl içinde tam faaliyete geçebileceğini söyledikleri Natanz tesisinin çalışmaya başlaması halinde, İran'ın birkaç ay içinde nükleer silah üretecek duruma gelebileceğine inandığını söyledi. Bu nedenle uluslararası topluluğun endişe duymakta olduğunu söyleyen El Baradei, İranlıların nükleer silah üretme konusundaki niyetlerini tahmin etmenin zor olduğunu, ancak kendilerinin her şeyin barışçı amaçlı olmasını sağlayacak program doğrultusunda hareket etmeyi sürdürdüklerini belirtti.. ''Tam yakıt döngüsünü elde etmeyi amaçladıklarını biliyorum.

Tam yakıt döngüsünü sağlayan bir ülkenin de birkaç ay sonra nükleer silah üretebilecek duruma gelebileceğini biliyorum'' diyen El Baradei, krizin derinleşmesi halinde herkesin zarar göreceği uyarısında bulundu. El Baradei, ''Herkes zarar görecek. Pandora'nın kutusu açılacak. İran'ı izole etme çabaları olacak, İran karşılık verecek ve sonunda bir çözüm bulmak için görüşme masasına dönmek zorunda kalacaksınız'' diye konuştu. İran'ın Rusya'nın önerisini halen reddetmediğini ve gelecek aydan önce ''görüşmeler için görüşmelerin'' başlamasını beklediğini kaydeden Muhammed El Baradei, İran'ın ''naftalinleyip bir kenara koyduğu'' Natanz yeraltı uranyum zenginleştirme tesisini faaliyete geçirme tehdidini sürdürmesinin, krizi derinleştireceği uyarısında bulundu.. El Baradei, İran'ın bunda ısrarının nükleer niyetlerinin barışçı olup olmadığı konusunda yeni sorular ortaya çıkmasına neden olacağını belirterek, ''Eğer zenginleştirme işlemine başlarlarsa bu uluslararası topluluk için en önemli gündem maddesi ve ciddi bir endişe haline gelir'' diye konuştu.

Yüz Yirmi Birinci Bölüm: 05.12.2005 tarihli çıkan bir haberde, İsrail Başbakanı Ariel Şaron, İran’ın nükleer bir güç olmasına izin verilmemesi gerektiğini söyledi. Şaron, İşçi Partisi’nden istifa ederek, seçimlerde kendisini destekleyeceğini açıklayan Başbakan Yardımcısı Şimon Peres ile Kudüs’te ortak basın toplantısı düzenledi. Başbakan Şaron, İran’ın nükleer programıyla ilgili bir soru üzerine, "nükleer güç sahibi bir İran’ın sadece İsrail için değil, bütün dünya için bir tehlike oluşturacağını" belirtti. Öte yandan, ortak basın toplantısında Peres’i öven Şaron, Mart ayında yapılacak erken genel seçimleri kazanması halinde Peres’in istediği her görevi vermeye hazır olduğunu, Peres’in hükümetinde İsrail-Filistin barışında kilit rol oynayacağına inandığını kaydetti.. Peres de, "Ortada kaçırmamamız gereken bir fırsat var" diyerek, "Ariel Şaron ile büyük bir ortaklık oluşturduklarını ve birlikte, Ortadoğu barışı ile bölgesel ekonomik fırsatları gerçekleştirmeye çalışacaklarını" belirtti.

Yüz Yirmi İkinci Bölüm: 08.12.2005 tarihli çıkan bir haberde, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, Hitler’in Yahudileri yaktığı iddialarının doğru olmadığını savundu. Ahmedinecad, "eğer Avrupalılar çok istiyorlarsa Avrupa’dan siyonistlere yer versinler" dedi. İslam Konferansı Örgütü’nün (İKÖ) Mekke’deki olağanüstü zirvesinden sonra gazetecilere açıklama yapan Ahmedinecad, dünyanın bugün Filistin diye sorunla karşı karşıya olduğunu söyledi. Filistin’de her gün çocuklar, kadınlar ve günahsız insanların öldürüldüğünü söyleyen İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad, Filistin’de milyonlarca halkın kendi topraklarından çıkarıldığını hatırlattı.

Bazı Avrupa ülkelerinin, Hitler’in milyonlarca mazlum Yahudi’yi fırınlarda yaktığında ısrar ettiğini dile getiren Ahmedinecad, Batı’nın bunun aksini söyleyeni yargılayıp cezaevine gönderdiğini bildirdi. Ahmedinecad, “ama biz bu iddiaları kabul etmiyoruz. Eğer böyle bir şey varsa bizim Avrupalılara sorumuz şudur: Acaba mazlum Yahudilerin Hitler tarafından öldürülmesi işgalci siyonist rejimi desteklemelerinin bir nedeni mi? Eğer Avrupalılar doğru söylüyorlarsa kendileri Avrupa’da, mesela Almanya’da, Avusturya’da veya başka Avrupa ülkelerinde birkaç eyaleti siyonistlere versinler ve siyonistler kendi devletlerini Avrupa’da kursunlar” şeklinde konuştu.

Avrupa’nın siyonistlere yer vermesi halinde bunu destekleyeceklerini dile getiren İran Cumhurbaşkanı, İran olarak, ‘Siyonistler ve Yahudiler’ diye bir ayrım yaptıklarını vurguladı. Ahmedinecad, dünyada bütün Yahudilerin Filistin taraftarı olduğunu da iddia ederek, "bundan 70 yıl önce dünya haritasında siyonist bir ülke göremiyoruz" dedi. İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad, Filistin’de Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler ve başka dinlere mensup insanların katılımıyla halkoylaması yapılmasını önerdi.. Ahmedinecad, "burada yaşayan herkes bu referanduma katılsın ve kendi kaderlerini belirlesinler. Onların kararı tüm dünya halkı tarafından kabul edilecek. Bu, demokratik bir yöntemdir ve tüm uluslararası kurallara uygundur" şeklinde konuştu.

Aynı konuya ilişkin 09.12.2005 tarihli MİLLİYET gazetesinde çıkan “İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad : İsrail Avrupa’ya Taşınsın” başlıklı haberinde; İRAN Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, İsrail devletinin Avrupa’ya taşınmasını önerdi. İran Resmi Haber Ajansı’nın (İRNA) haberine göre Ahmedinecad, Suudi Arabistan’ın Mekke kentinde bugün sona eren İslam Konferansı Örgütü zirvesinin ardından düzenlediği basın toplantısında, Yahudi soykırımı konusundaki ’şüphelerini’ dile getirdi.. Bazı Avrupa ülkelerinin, Hitler’in milyonlarca masum Yahudi’yi fırınlarda yaktığında ‘ısrar ettiğini’ söyleyen Ahmedineced, bu ısrarın soykırım tezini reddedenleri hapse atacak dereceyi bulduğunu savundu. İran lideri, "Biz bu iddiayı kabul etmesek de, doğru olduğunu varsayarsak, Avrupalılara şunu soruyoruz: Kudüs’ü işgal edenlere verdikleri desteğin gerekçesi masum Yahudilerin Hitler tarafından öldürülmesi midir?" dedi. Avrupa’yı dürüstlüğe çağıran Ahmedinecad, "Eğer Avrupalılar dürüstse Avrupa’da bazı bölgeleri Siyonistlere vermeliler. Siyonistler Avrupa’da kendi devletlerini kurabilir. Avrupa’nın bir kısmını verin, biz de destekleyelim" dedi.

İSRAİL VE ABD’DEN TEPKİ İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın "Hitler’in Yahudileri yaktığı iddialarını kabul etmedikleri" ve İsrail’in Avrupa’ya taşınması önerisiyle ilgili açıklamalarına İsrail ve ABD tepki gösterdi. Ahmedinejad’ın, İslam Konferansı Örgütü’nün (İKÖ) Mekke’deki olağanüstü zirvesinden sonra gazetecilere yaptığı söz konusu açıklamasıyla ilgili olarak İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mark Regev, "Maalesef, İran Cumhurbaşkanı, Yahudileri ve İsrail’i ilgilendiren öfke uyandırıcı, hatta ırkçı düşüncelerini ilk defa dile getirmiyor" dedi.. Regev, "Ahmedinejad’ın sadece İsrail’i ilgilendiren bir sorun olmadığı bütün uluslararası toplum için kaygı verici olduğu" ifadesini kullandı. İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un sözcülerinden Raanan Gissin de "Ahmedinejad’ın Arap dünyasındaki bir çok grupta olan, Yahudilerin atalarından kalma topraklarda bir Musevi, demokratik devlet kurma hakkı olmadığı yönündeki ortak anlayışı seslendirdiğini" söyledi.

"Sayın Ahmedinejad, sizin atalarınızdan çok önce bizlerin burada olduğunu unutmayın"diyen Gissin, atalarının topraklarında yaşama hakları bulunduğunu ifade etti ve "Tanrıya şükür ki, böyle bir açıklamanın gerçeğe dönüşmesini engelleyecek gücümüz var" diye konuştu. ABD’den de Beyaz Saray sözcüsü Scott McClellan tarafından yapılan açıklamada, "Bunun (Ahmedinejad’ın açıklaması), Washington’un İran’daki rejime ilişkin kaygılarını vurgulayan yeni bir unsur ve bu rejimin neden nükleer silah geliştirme gücünün olmaması için daha fazla neden olduğu" kaydedildi. Ahmedinejad, Mekke’de İKÖ zirvesi sonrasında yaptığı açıklamada, "Hitler’in Yahudileri yaktığı iddialarını kabul etmediklerini" ifade ederek, "Eğer Avrupalılar çok istiyorlarsa Avrupa’dan siyonistlere yer versinler" demişti. İran Cumhurbaşkanı, "Bazı Avrupa ülkeleri, Hitler’in milyonlarca mazlum Yahudi’yi fırınlarda yaktığında ısrar ediyor. Bunun aksini söyleyeni yargılayıp cezaevine gönderiyorlar, ama biz bu iddiaları kabul etmiyoruz.

Eğer böyle bir şey varsa bizim Avrupalılara sorumuz şudur: Acaba mazlum Yahudilerin Hitler tarafından öldürülmesi işgalci Siyonist rejimi desteklemelerinin bir nedeni mi? Eğer Avrupalılar doğru söylüyorlarsa kendileri Avrupa’da, mesela Almanya’da, Avusturya’da veya başka Avrupa ülkelerinde birkaç eyaleti siyonistlere versinler ve Siyonistler kendi devletlerini Avrupa’da kursunlar. Siz Avrupa’da onlara bir yer verin o zaman biz de bunu destekleriz. Biz onların aleyhine hiçbir şey söylemeyiz" diye konuşmuştu. Ahmedinejad’ın, Ekim ayında, "Siyonistsiz Dünya" başlıklı bir konferansta yaptığı konuşmada da "İsrail haritadan silinmeli" şeklindeki sözleri tepkilere yol açmıştı.

AVUSTURYA’DAN SERT TEPKİLER İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın, "Hitler’in Yahudileri yaktığını kabul etmedikleri" şeklindeki açıklamasına sert tepki gösteren Avusturya Başbakanı Wolfgang Schüssel, Ahmedinejad’ın açıklamasını, "Akıl almaz densizlik" olarak niteledi. Resmi ziyaret için Washington’da bulunan Schüssel, Avusturya Devlet Televizyonu’na (ORF) yaptığı açıklamada, "Ahmedinejad’ın sözlerini şiddetle reddettiğini" belirterek, "İran Cumhurbaşkanı’nın açıklaması akıl almaz bir densizliktir. Ahmedinejad, bu sözleriyle Yahudi soykırımının varlığını da tartışmaya açmıştır ki soykırımı reddetmek Avusturya yasalarında suçtur ve cezai takibat gerektirir" dedi. Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik de yaptığı açıklamada, "İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın sözlerine büyük bir kararlılıkla yanıt verilmesi gerektiğini" ifade ederek, Ahmedinejad’ın geçen Ekim ayında yaptığı açıklamasını da "kabul edilemez" olarak değerlendirdiğini ve İsrail’in varlığının tartışılamayacağını bildirdiğini anımsattı.. Plassnik, ülkesinin Tahran Büyükelçisi’nden detaylı bilgi istediğini ve aynı zamanda İran’ın Viyana Büyükelçisi’nin de Dışişleri Bakanlığı’na çağrılarak bilgi istendiğini söyledi.

"İRAN İLE NÜKLEER GÖRÜŞMELER KOLAY OLMAYACAK"

İran cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın açıklamalarını "şiddetle reddettiğini" bildiren Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier da "İran Cumhurbaşkanı’nın son açıklamalarından sonra İran ile AB üçlüsü (Almanya, Fransa, İngiltere) arasındaki nükleer programıyla ilgili görüşmelerinin kolay olmayacağını" kaydetti. İran’ın nükleer programına ilişkin AB ile süregelen soruna işaret eden Steinmeier, "İran’ın, uluslararası camianın sabrının sonsuz olmadığını artık anlamış olduğunu sanıyorum" dedi. Ahmedinejad, İslam Konferansı Örgütü’nün (İKÖ) Mekke’deki olağanüstü zirvesinden sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, "Hitler’in Yahudileri yaktığı iddialarını kabul etmediklerini" ifade ederek, "Eğer Avrupalılar çok istiyorlarsa Avrupa’dan siyonistlere yer versinler" demişti. İran Cumhurbaşkanı, "Bazı Avrupa ülkelerinin, Hitler’in milyonlarca mazlum Yahudi’yi fırınlarında yaktığında ısrar ettiklerini de" ifade ederek, "Eğer Avrupalılar doğru söylüyorlarsa kendileri Avrupa’da, mesela Almanya’da, Avusturya’da veya başka Avrupa ülkelerinde birkaç eyaleti siyonistlere versinler ve siyonistler kendi devletlerini Avrupa’da kursunlar" diye konuşmuştu.

Yüz Yirmi Üçüncü Bölüm: 12.12.2005 tarihli çıkan bir haberde, İngiltere'de yayımlanan Sunday Times gazetesi, İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un İsrail ordusuna, 2006'nın mart ayı sonuna kadar İran'ın nükleer tesislerinin vurulması için hazırlık yapmaları talimatını verdiğini iddia etti. Haberde, "İsrail ordusu yetkililerinin doğruladığı saldırı planının, geçen hafta en yüksek hazırlık durumuna geçtiği" de ifade edildi. Gazeteye göre, Savunma Bakanlığı yetkilileri, İran'ın "2005'in en öncelikli" konusu haline gelmesinden bu yana, yoğun bir istihbarat toplama çabasına girişti ve Kuzey Irak'ta kurulan İsrail üslerinden istihbari bilgiler topladı. İsrailli yetkililer ise, "Böyle bir şey yok, hiç planlanmadı" diyerek, iddiayı "hayal mahsulü" olarak nitelendirdi.

Yüz Yirmi Dördüncü Bölüm: 14.12.2005 tarihli MİLLİYET gazetesinde çıkan “Ahmedinecad konuştu, yine ortalık karıştı” başlıklı bir haberde; Daha önce yaptığı 'İsrail haritadan silinmeli' açıklamasıyla ortalığı birbirine katan İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'tan bugün yeni bir açıklama geldi: "Yahudi soykırımı, İsrail'i İslam dünyasının merkezinde yaratmak için Avrupa tarafından üretilen bir efsane''. Açıklamaya İsrail ve Almanya anında tepki gösterirken, uluslararası tepkilerin sert olması bekleniyor. Ahmedinejad, İsrail aleyhine ilk açıklamasını Ekim ayında "Siyonistsiz Dünya" başlıklı konferansta yapmış ve "İmam’ın da (İmam Humeyni) dediği gibi İsrail haritadan silinmeli" demişti. Mahmud Ahmedinejad, Hitler’in Yahudileri yaktığı iddialarını kabul etmediklerini söylemiş ve "Eğer Avrupalılar sözlerinde samimilerse, siyonistlere Avrupa’dan yer versinler" demişti.

İsraili’i tümöre benzeten Ahmedinejad, bu ülkenin Avrupa’ya taşınmasını önermişti. Ahmedinejad, bugün de Sistan-Belucistan eyaletinin başkenti Zahedan’da halka hitaben yaptığı konuşmada da, ''Bugün, soykırım adında bir efsane yarattılar ve buna Allah'ın, dinin ve peygamberlerin üzerindeymiş gibi bakıyorlar'' dedi. Yahudilere karşı Avrupalıların suç işlediğini belirten Ahmedinejad, devlet kurabilmeleri için Yahudilere ABD ve Kanada'nın kendi topraklarını vermesi gerektiğini kaydetti. Batı ülkelerine, ''Madem suçu siz işlediğiniz, bunun cezasını neden Filistin ulusu ödüyor?'' diye soran Ahmedinejad, ''Bedeli siz, Avrupalılar ödemelisiniz'' şeklinde konuştu. İsrail'e Avrupa, ABD veya Alaska'dan toprak verilsin. Yahudi soykırımını, ''İsrail'i İslam dünyasının merkezinde yaratmak için Avrupa tarafından üretilen bir efsane'' olarak niteleyen Ahmedinejad, önerisinin İsrail'e Avrupa'dan, ABD'den, Kanada'dan veya Alaska'dan toprak verilmesi olduğunu ifade etti.

İran Cumhurbaşkanı, ''Batı'nın Müslümanlara zarar verdiğini, ülkelerini işgal ettiğini ve zenginliklerini yağmaladığını'' savunarak, ''Uygarlığınız şiddet içeriyorsa, baskı altında ezilmiş insanları evsiz bırakıyorsa, adalet taleplerini bastırıyorsa ve dünyanın büyük bölümüne yokluk getiriyorsa, 'Kof uygarlığınızdan nefret ediyoruz' diye yüksek sesle bağırıyoruz'' dedi. Nükleer enerji bir haktır. Mahmud Ahmedinejad, ''hükümet olarak, Allah'ın yardımı ve halkın iradesiyle dünya sahnesinde nükleer enerji hakkını savunup elde edeceklerini'' söyledi. Ahmedinejad, ''nükleer silaha sahip olanların başka milletleri barışçıl amaçlı nükleer enerjiden mahrum etme hakları olmadığını ve onlara bu yönde talimat veremeyeceklerini'' ifade etti.

''Nükleer enerji bizim milletimizin vazgeçmeyeceği bir haktır'' diyen Ahmedinejad, şöyle konuştu: ''Nükleer silahları üretenler ve onu kullananlar, yüzlerce nükleer santrale sahip olanlar, bizim halkımızın barışçıl nükleer teknolojiyi elde etmesine engel olamazlar, böyle bir hakları yok. Bugünkü teknolojiyi bizim gençlerimiz ve bilim adamlarımız kendi çabalarıyla ve Allah'ın yardımıyla elde ettiler. Milletimiz bu büyük kazancı koruyacaktır.''

İsrail'den sert tepki Ahmedinejad’ın, yeni konuşmasına İsrail’den tepki gecikmedi. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mark Regev, "İran Cumhurbaşkanı’nın aşırı uçtaki bu söylemlerinin, uluslararası toplumun gözlerini açacağını ve bu rejim hakkındaki tüm yanılsamaları dağıtacağını umuyoruz" dedi. Başbakanı Ariel Şaron’un sözcüsü de, "İsrail’in İran’a karşı kendini savunacak olanakları" olduğunu söyledi. Sözcü Gissin, "Tanrıya şükürler olsun ki İsrail İran’daki aşırı rejimi başarısızlığa uğratacak olanaklara sahip" dedi. Gissin, "Dünyanın, bu aşırı uçtaki açıklamalarla bu rejimin yapısını ve özellikle de İran’ın nükleer programı ve bu ülkenin uluslararası teröre verdiği desteğin, sadece İsrail için değil, bütün batı medeniyeti için bir tehlike olduğunu anlayacağını umuyoruz" dedi. Sözcü, "İran’ın ister hoşuna gitsin ister gitmesin, İsrail, Yahudi halkının binlerce yıllık evi ve bu böyle kalacak" dedi.

İran'daki reformcular da tepki gösterdi İran’daki reformcular, Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın İsrail açıklamalarına, "ülke güvenliğini tehlikeye soktuğu" gerekçesiyle karşı çıktı. Başkanlığını eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’nin kardeşi Rıza Hatemi’nin yaptığı İran Katılım Cephesi, bir bildiri yayımlayarak, Ahmedinejad’ın açıklamalarını eleştirdi. Ahmedinejad’ın İsrail aleyline yaptığı açıklamaların ülkenin dış siyasetinde "bir sorun yarattığı" ifade edilen bildiride, bu sözlerin "ülkenin resmi dış siyaseti olarak algılandığı ve milli çıkarlara zarar verdiği" kaydedildi. Bildiride, "Hiç neden yokken yapılan ve Batı’nın tepkisini çeken bu açıklamaların Filistin halkına da bir yararı yoktur. Böylesi açıklamalar sadece siyonist rejimin ve destekçilerinin İran’a karşı birleşmelerine neden olur" denildi.

Almanya: Sözler şoke edici Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier ise, Ahmedinejad’ın Yahudi karşıtı açıklamalarının hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini söyledi. Steinmeier, bu tür açıklamaların sadece ikili ilişkilere değil, İran’ın nükleer programı konusunda yapılacak müzakerelere de zarar vereceğini belirterek, "İran Cumhurbaşkanı’nın sözleri şoke edici ve kabul edilebilir gibi değil" dedi. Steinmeier, ayrıca Dışişleri Bakanlığı’na çağrılan İran Büyükelçisi’ne Alman hükümetinin protestosunun iletildiğini bildirdi.

Fransa ve İngiltere kınadı Fransa, Ahmedinejad'ın İsrail'e ve İran'ın nükleer faaliyetlerine ilişkin son açıklamalarını sert bir dille kınadı. Fransa Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, bu açıklamaların İran ile uluslararası toplum arasındaki güven ortamına katkıda bulunmadığını belirtti. Sözcü, "İran Cumhurbaşkanı'nın bu son açıklamalarını şiddetle kınıyoruz. Bu türden konuşmalar kabul edilemez" dedi. Avrupa Birliği dönem başkanı İngiltere de, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın İsrail'e ilişkin son açıklamalarını sert bir dille kınadı. İngiltere'nin Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakanı Douglas Alexander, İran'ın tavrının "medeni siyasi tartışmayla bağdaşmadığını" söyledi. İran'ın tavrını kesinlikle kabul edilemez bulduklarını ifade eden İngiliz bakan, "Çekincesiz, bu açıklamaları kınıyoruz" dedi.

Rice: İran, çözülmesi gereken bir sorun ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, İran’ın, Ortadoğu istikrar için "sorun" haline geldiğini ve uluslararası toplumun bu soruna çözüm getirmesi gerektiğini söyledi. Rice, İran’ın nükleer faaliyetlerini ve İran rejimini kastederek, "İran, istikrarlı bir Ortadoğu ve demokrasi için bir sorundur. Uluslararası toplumun bu soruna ilaç olması gerekir" diye konuştu. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın İsrail hakkındaki açıklamalarını da eleştiren Rice, "bu açıklamaların, İran’ın, uluslararası toplumun dışında bir ülke olduğunu açıkça gösterdiğini" belirtti.

Müzakereler Ağustos ayında yarıda kalmıştı Almanya, İngiltere ve Fransa ile İran arasında yürütülen nükleer müzakereler, İran'ın Ağustos ayında askıya aldığı çalışmalara yeniden başlaması nedeniyle kesilmişti.. İran Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi (UYGK) Genel Sekreteri Ali Laricani, Kasım ayının ilk günlerinde üç AB ülkesi dışişleri bakanlarına mektup yazarak, görüşmelere yeniden başlamak istediklerini bildirmiş, AB ülkeleri de olumlu yanıt vermişlerdi.. İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hamid Rıza Asefi, AB ülkeleriyle ilk görüşmenin 21 Aralık'ta Viyana'da yapılacağını açıklamıştı.

Yüz Yirmi Beşinci Bölüm: 16.12.2005 tarihli çıkan bir haberde, ABD Başkanı George W. Bush, İran'ı "gerçek bir tehdit" olarak niteledi. Fox News'a konuşan Bush, "Saydamlığı çok az olan bir teokrasiden, İsrail'in yok edilmesinin dış politikalarının bir parçası olduğunu açıklayan bir cumhurbaşkanına sahip, özgür dünyanın nükleer silah hırslarından vazgeçmesi taleplerini dinlemeyen bir ülkeden endişeliyim" dedi. İran'la nasıl başa çıkacağının sorulması üzerine Bush, "Diplomatik cepheden çalışmaya devam edecekleri" yanıtını verdi. Bush, İranlı yetkililere hitaben, "Halkı dinlemeye başlayacak kadar akıllı olmalarını ve halkın hükümette yer almasına izin vermelerini umuyorum" dedi.

Yüz Yirmi Altıncı Bölüm: 19.12.2005 tarihli çıkan bir haberde, İsrail’i hedefleyen son açıklamalarıyla, Batı’da çok ciddi kaygılara yol açan İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’a suikast girişiminde bulunulduğu ileri sürüldü. Haberi, İran’da yayınlanan yarı-resmi ‘Cumhuri İslami’ gazetesi verdi. Habere göre, Mahmud Ahmedinecad’ın araç konvoyuna yönelik silahlı saldırı, geçen Perşembe günü İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın Sistan-Beluçistan bölgesine yaptığı ziyaret sırasında gerçekleşti. Cumhuri İslami, saldırının, Zobol-Saravan karayolunda ve akşam saatlerinde yaşandığını ve çatışma çıktığını bildirdi. Gazete, saldıranları ‘silahlı eşkiyalar’ olarak niteledi. Buna göre, Ahmedinecad’ın şöförü ve bir koruması ölürken, bir diğer koruması da yaralandı. Saldırı esnasında, Mahmud Ahmedinecad aracında değildi, ancak o sırada nerede olduğu belirtilmedi. Silahlı saldırganlara ne olduğuna da haberde yer verilmedi.

Yüz Yirmi Yedinci Bölüm: 23.12.2005 tarihli çıkan bir haberde, Sudan bahanelerle Irak’a saldıran ve ülkeyi Kürt, Şii ve Sünni olarak üçe bölen ABD, şimdi gözünü İran ve Suriye’ye dikti. Bu tehlikeyi gören iki ülke güç birliği için stratejik işbirliği anlaşması imzaladı. Türkiye, komşularıyla müttefiki arasında sıkışıp kaldı. İran ile Suriye arasındaki anlaşmaya göre; Şam, Tahran’ın kitle imha silahlarını koruma altına almaya söz verdi. "Jane’s Defense" dergisinin haberine göre, anlaşma ile uluslararası bir baskı durumunda her iki ülkenin de silah programlarının korunması amaçlanıyor.

BM’nin İran’a yaptırım uygulamaya karar vermesi halinde, Suriye, nükleer nitelikteki malzeme dahil olmak üzere Tahran’ın kitle imha silahlarını ve bununla ilgili teçhizatı depolayacak. İran da, BM ya da Lübnan tarafından resmen suçlanacak Suriye istihbarat yetkililerine güvenli barınma imkânı sağlayacağına söz verdi. İran, nükleer faaliyetleri nedeniyle giderek dünyadan tepki alırken, Suriye de eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri’ye yönelik suikast nedeniyle dışlanıyor. Aynı anlaşmaya göre, Suriye, Lübnan’daki İran yanlısı Hizbullah örgütüne silah ve cephane sağlanmasında da kolaylık göstermeye ve geçiş yolu olmaya devam edecek. Komşuları ile müttefiki arasında arasında sıkışıp kalan Türkiye, FBI ve CIA buluşmaları, ABD - İsrail ziyaretleriyle çıkış yolu arıyor.

Ateş çemberinde bu gelişmeler yaşanırken, ABD’nin eski Ankara büyükelçilerinden Mark Parris, Türkiye-ABD ilişkileri ile Irak, İran, Suriye ve PKK terörüne yönelik yaptığı değerlendirmelerde, önemli mesajlar verdi. Parris, Türkiye-ABD ilişkilerinin üç yıl öncesine göre daha iyi durumda olduğunu belirtti. Terör örgütü PKK konusunda ABD ile Türkiye arasında, nereye gelindiği ve ne kadar hızlı hareket edildiği konusundaki farkın devam ettiğini ifade eden Parris, "Ancak modalite konusunda bir farklılık olduğundan emin değilim. Türkiye’ye ziyaretlerim ve benim Amerikalı yetkililerle temaslarımdan edindiğim izlenim, Türk yetkililerin, şu sırada ABD’nin pek çok nedenden dolayı askeri operasyonla PKK kamplarının üzerine gidemeyeceğini kabul ettiği yönünde" diye konuştu.

PKK’nın Kuzey Irak’taki liderlerinden en azından bazılarının yakalanmasının Türk tarafınca olumlu bir adım olarak algılanabileceği yönündeki görüşlerin hatırlatılması üzerine Parris, kimsenin böyle bir jeste karşı olmadığını bildirdi. Parris, "Kuzey Irak’ta PKK liderlerini yakalama gibi fırsatların çıkıp çıkmadığını bilmiyorum" dedi. İran ve Suriye’ye yönelik açıklamalarda da bulunan Parris, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın açıklamalarının, bölgede Türk çıkarlarına ne tür bir zarar gelebileceği konusunda Türkiye’nin yaklaşımına "realite enjekte ettiğini" söyledi.

Suriye konusunda ise Türk tarafında, bazı tedbirlerle bu ülkeye olumlu şekilde nüfuz edilebileceği yönünde bir algılama bulunduğunu, ancak Washington’da pek çok kişinin bu görüşü paylaşmadığını kaydeden Parris, "Türkiye ve ABD’nin Suriye’den beklentisinin aynı olduğunu ancak bunun ifade ediliş tarzında fark bulunduğunu" ifade etti. Öte yandan, İsrail Cumhurbaşkanı Moşe Katsav, Kudüs’te Türk gazetecileri kabulünde yaptığı açıklamada Türkiye ve İsrail ilişkilerinin memnuniyet verici olduğunu söyledi. İki ülkenin stratejik alanda ilişkilerinin çok iyi olduğunu belirten Katsav, "Aynı değerlere inanıyoruz. Demokratik ülkeleriz. Pek çok alanda karşılıklı ortak çıkarlarımız var" dedi. Moşe Katsav, Türkiye’nin hem kendileriyle hem de Arap dünyasıyla iyi ilişkileri olduğuna dikkat çekerek, Filistinlilerle barışın sağlanmasında Türkiye’nin olumlu katkıda bulunabileceğini vurguladı. Katsav, hastalanan İsrail Başbakanı’nı arayarak ‘geçmiş olsun’ dileklerini iletmesinden duydukları memnuniyeti de dile getirdi.

İSRAİLLİ KONUK CIA ve FBI başkanlarından sonra İsrail Genelkurmay Başkanı Korgeneral Halutz Ankara’ya geldi. Halutz, Cumhurbaşkanı Sezer ile Orgeneral Özkök’ü ziyaret etti. Ankara’da yoğun bir diplomasi trafiği yaşanıyor. Trafik, FBI Başkanı Robert Mueller ile başladı. 8 Aralık’ta gelen Muller, bir gün kaldıktan sonra geri döndü. Ardından 11 Aralık’ta, CIA Başkanı Poter Goss Ankara’ya geldi. Bu iki kritik ziyaretten hemen sonra ise NATO Genel Sekreteri Jaah de Hoop Scheffer ve Fransa Savunma Bakanı Michelle Türkiye’deydi. Yoğun trafik İsrail Genelkurmay Başkanı Korgeneral Dan Halutz ile devam etti. Korgeneral Halutz, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün davetlisi olarak Ankara’ya geldi. Halutz, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ü ziyaret etti.

Bu günkü yazımızla ilgili olarak; Öncelikle ABD ve İsrail’in son zamanlarda İran üzerine oynadıkları oyun bir yanıltmacadır. ABD ve İsrail şu an için İran’a askeri bir harekat yapma olanağına sahip bulunmamaktadırlar. İsrail ABD’den sipariş ettiği gelişmiş F-16’ları tam olarak teslim alamamıştır. ABD, Bulgaristan’da kurmayı planladığı 5 askeri üssü daha tamamlamamıştır. ABD, Azerbaycan’da yapılan seçimlerde üzerine oynadığı adayın kazanamamasından ötürü Azerbaycan işini daha halledememiştir. ABD, Irak’ta şuan için tam anlamıyla istediği duruma gelememiştir.

ABD, Irak’ta piyonlarıyla Sünnilere ve Şiilere ait camilere, türbelere bombalı saldırılar düzenlemesiyle Irak’lı Sünnileri ve Şiileri birbirleri üzerine kışkırtmaya ve İran’ın da bu durumla ilgili hareketlerini tespit etmeye çalışsa da istediği durumu yakalamış gözükmemektedir. Çünkü hem Sünni hem de Şii dini liderler oynanmak istenen oyunu görmüşler ve taraftarlarına çatışmamaları üzerine emirler vermişlerdir. ABD ve İsrail ileride yapmayı planladıkları İran’a askeri bir operasyon için Türkiye’yi şimdiden ayartmaya çalışmaktadır. Damat Ferit Paşa hazretleri ve kabinesi bu ayartma işine olumlu yanıt verdirilecek. Çünkü, ABD Türkiye’yi Damat Ferit Paşa hazretleri ve meşhur danışman takımı sayesinde kıskacı altına almış bulunmaktadır. Türkiye ekonomisi basından aksedildiği gibi iyi değildir.

Ayrıca Emniyet Teşkilatı (Polis) ve TSK’ni de çeşitli yasa düzenlemeleriyle OHAL kaldırılmış ve terörle mücadeleye baskılar sonucu etkisi ve gücü pasifleştirilerek asker kışlaya, karakola hapsedilmeye başlanmıştır. ABD, ayrıca Türkiye’de bazı tehditlerle yeni askeri üsler kuracaktır (İncirlik Üssü dışında). Sevgili okur artık üzerimize oynanan oyunu görmeniz dileklerimizle ve yeni yazımızda görüşmek dileklerimizle.

Sağlıcakla kalın. , Saygılarımla,

ŞEHİTLERİN SESI

 

 

 
 
Bugün 22 ziyaretçi (49 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol